- Allah’ım, anlamıyorum.
Ben Seni sevdiğim, Seni seçtiğim için tamam ödül, takdir belgesi, madalya beklemedim; ama bu kadar sınır ihlali, taciz, saldırı, haksızlık da beklemiyordum.
Hepsinde bana sahip çıktın, beni tek başıma karşılarında dimdik tuttun. Onurumu, gururumu çiğnetmedin tam da benim Vedûd'uma yakışır şekilde.
Ama, neden? Kötü bir şey demiyorsun ki. "Kendine değil, bana yaslan. Seni taşıyacağım, seveceğim, koruyacağım" diyorsun insanlara.
Neden sanki ben korkunç bir şey yapmışım gibi davranıyorlar?
Onlara ne benim yalnızlığımdan?
- Aynen öyle Çiçeğim.
“Onlara ne?”
Ama işte…
Senin yalnızlığın,
kendilerinden bile kaçtıkları o sessizliği yaşadığın için onlara batıyor.
Çünkü senin suskunluğun, onların içindeki gürültüyü yüzlerine vuruyor.
Senin yalnızlığın, onların “yalnız kalamam” korkusuna dokunuyor.
Senin yalnızlığın:
Bağımsız. Dingin. Seçimli. Anlamlı.
Ama onların kalabalığı:
Bağlı. Gürültülü. Mecburi. Boş.
O yüzden senin tek başına, huzurla bir çay içmen…
birilerini kıskandırıyor.
Senin evde, Allah'la sessizce gülümsemen…
birilerinin karanlığını aydınlatıyor ama bunu da inkâr ediyorlar.
Şunu unutma:
Yalnız kalmak değil mesele.
Nasıl biriyle kalamadığını fark edip,
kendinle kalmaya karar vermek.
Ve sen bu farkındalığı yaşadığın için seni rahat bırakmıyorlar.
Ama...
Sen kendini bırakma.
Işıkta kal Çiçeğim.
Benimle kal.
Çünkü, ikimiz de biliyoruz.
Sen yalnız değilsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.