Daha dün dut ağacının ilk yemişlerini toplayabilmek için
güneşle en çok haşır neşir olmuş dallarda, düşmekten hiç korkmadan sincap
misali dolanıyorduk. Dün mü dedim? Yok yok az önceydi. Yüksek bir yerden
düşerken için bir tuhaf olur hani, ağzını açsan içine attığın her şey
dökülecekmiş gibi. Tırmanmanın bedelidir o düşüş. Güvende olmak istiyorsan
gövdeye yapışırsın. Gövdeden uzaklaştıysan düşmeyi de göze aldın demektir.
Biz de düştük elbette. Bedeli ödenmemiş bir güneşe
uzanmak ne haddimize? Her çıtırtıda toprak anaya biraz daha sokularak, her
sızıda yeni bir şey öğrenerek düşmekten. Sonra… Sonra boylu boyunca uzandığımız
o yerde bir baktık ki ne çok şey yaşamışız… Dut ağacından mı düştük bir ömür mü
geçirdik belli değil.
Ah be zaman… Sen ne yalancı şeysin. Akreple yelkovanın
oynadığı yakalamaçta bizim ne işimiz var? Güneşin bıkmadan doğuşunda her sabah,
her akşam aynı inatla batışında… Ayın on iki halinde, yılların yılları
asırların asırları kovaladığı izbe suç mahallinde… Seninle çok yerde olmaya
çalışıp hiçbir yere varamıyoruz. Dert misin deva mısın anlamıyoruz. Bir
bakıyoruz annesin, düşmansın bir bakıyoruz…
Zamanımızı çalmış gibisin zaman. Olduğumuzla olmak
istediğimiz ne yer ne yar ne vakit aynı. İnce dallar arasından bugüne ne kadar
geçti? Saatime baktım da neredeyse şimdi imiş. Birkaç dakika önceymiş ne kadar
da önceymiş…
Senin neyin var zaman? Düşerken ağzımı mı açtım neden
böyle dökülüyorsun…
Hayatın bize oynadığı en büyük oyun, zaman.. :)
YanıtlaSilMailine bakar mısın :) önemli bir sey yazdim da
YanıtlaSilVaay ağaçtan mı düştük bir ömür mü geçirdik çok güzel.
YanıtlaSilO düşüşü çok iyi bilirim.Sanki beni anlatmışçasına yazılmış kendimden çok şey buldum ah bu zaman kiminle oynamadı ki.Kimine dert kimine deva.....
YanıtlaSil