Yeşil derisinin altında bizim bilmediğimiz bir acı saklayan tabiat gibi geldiğin, son rüzgarını dallarımı kırmak için savurduğun bir Haziran başlangıcında. Uykunun ortasında taş kesilip rüyayı yarım bırakmanın sitemini edercesine. Turuncu ağaçlar soykırımından bir gün önce veya bir hayli sonra. Şimdi ben sana ne söylesem, içinden eve giden bir yol geçmeyecek. Ve ne kadar istemesem de, önümüz kahır...
Aslında yalan söyleyebilirim ben. Uç uca eklendiğinde bir ihanet zinciri yapacak kadar hem de. Kırmızı saçlıklı bir kızdan bahsederdi hep nenem. Uykusunda dişleri kendine iç yerinden büyüyen, çantasında uzun bir yolculuk için gerekli olan her şey. Ve bir köpekten bahsederdi susadı mı çam ağaçlarının diplerine işeyen.
Aslında yalan söyleyebilirim ben. Horasan'da bir kuyumcunun dükkanını soymuşlar diyebilirim. Çatlak matarasıyla baştan başa sahrayı geçmiş ve kendini Türk Polislerine emanet etmiş. Bizim dünyamızda aynasızların borusu öter, seninkinde de öyle diyebilirim o kuyumcuya. İkindi namazından sonra vaaza kalmayan cemaate af yok. Okuldan kaçan çocuklara. su içmeye inmeyen ceylanlara. Diyebilirim. Aslında yalan söyleyebilirim ben. Söyleyebilirim.
Bilmek ister misin? Sorgulamadığımız için böyle erken çürürüz. En delikanlı salyangozun bile neden sürünürken yaşlandığını. Yasak kitaplar okuruz. Yasak meyveden beridir adetimiz bu. Senin gibileri severiz. Uzak, soğuk, gizemli. Genelimiz kavuşmak istemeyiz. Pek azımız tüketmeye hevesli. Sana ben de yalan şeyler söyleyebilirim. Kendi içinden çık, yüz-yüz elli kayıp geç, son ölümden sağa sap sonra unutuş. Kaderin ilk kazığına sırtını ver, Tanrı'yı karşına al. Ve sor. Kaç taşı çalınırsa bu oyun bozulurmuş?
Öyle güvercin tavrın var ki silahsızlanmadan sokulamıyoruz. Bir tabut taşıyıcısı şaşkınlığıyla seni kahverengi sandığımız için yeşil geldik. Yüreği oyulmuş ve bir kutuya koyulmuş prenses mahzunluğuyla. Seni kahverengi sandık, kopkoyu siyah çıktın. Siyaha sevdalandık, ufkun beyazmış. Bütün bunları bana anlatamaz mıydın? Ben de anlamış gibi bakabilirim. Ben de şaşırmış gibi yapabilirim. Bir tabanca gibi, hayır bir bıçak gibi, evet bir bıçak gibi, senden yana olabilirim. Aslında yalan söyleyebilirim ben. Söyleyebilirim.
Ama geç mi kaldın ne? Hayatla olan randevunu çoktan kaçırdın. Son yataklı vagon az önce çıktı raydan. Kontlar düşesler filan hepsi gitti. Beyaz çoraplar, çatlak duvarlar, alkollü sesler kaldı. Sen beyaz şarap söyledin, aslan sütü getirdiler. İçmen gerekti. Kusman gerekti tabii. Ben de gerçek olmayan şeylerden bahsedebilirim. Atlas Okyanusu’nda çuvaldız buldum diyebilirim ben de. Seni yalan dolan sevebilirim. Osmanlı’da bir aşk sahnesi söyleyebilirim büyük cellat meydanında. Giyotin giyotin bakabilirim ben de, sokaklarına. Kanlı sokaklarına.
Sihir gibi geldiğin, değneğini şöyle bir değdirip ortalığı ışıttığın günlerde, son hikayesini herkesin kelimeleri bitene dek saklayabilen acelesiz halinle. Üst üste koyup yıkılışını zevkle seyrettiğimiz bin yüz on üç iskambil kağıdı gibi, domino taşlarından hallice bir zincirleme devrilişle. Korkutmak için değil öldürmek için ateş edene dek vaktimiz var. Mavimtırak rüyaların ortasında dumanı henüz tütmüş kıvılcım bertaraf edişi. Gökyüzünü maket bıçağıyla baştan başa kesmiş ahali. Sana ben de yalan şeyler söyleyebilirim!
Sana ben de yalan şeyler söyleye bilirim.
Bilirim.
Derim ki çık mezarından. Soldaki ilk intiharın eşiğinden dön. Acıya sırtını ver, Tanrı'yı karşına al. Sor. nelerden kurtulursan içine aşk sığarmış? Kaç harfini silersen kaderin ağarırmış?
Kaç taşını çalarsak, bu oyun bozulurmuş...
Kaç taşını çalarsak bu oyun bozulurmuş...
Bozulur muymuş...
Kaç anıyı delip deşen paslı bıçağın kokusunu yeniden hissettim kaç sonsuz kez. Nostaljik kaç Pazartesi olduğunu bilmeden hem de...
YanıtlaSilMuhteşem! Daha çok kez de yazını okuyabilirim. Kalemin durmasın...
Çok teşekkür ederim:) Nostaljik Pazartesi Carpe Diem bloğunun sahibesi Ayşe'nin başlattığı bir etkinlik, benim sözüm gibi algılanmasın intihale girer :)) Pazartesi günleri eski yazılarımızı paylaşıyoruz okumayanlar için, bilgin yoksa her pazartesi bu başlık altında yayımlıyoruz, istersen sen de katılabilirsin. Ben baya sevdim açıkçası :) Yazıyı beğenmene çok sevindim ve güzel dileğine inşallah diyorum.
SilBilmiyordum. Öğrendiğim için de çok sevindim. Aranıza katılmak isterim seve seve. Bir Nostaljik Pazartesi gününde görüşmek dileğiyle o vakit :)
SilAşırı derecede dikkat ve özen isteyerek okunması gereken metinler kaleme alıyorsunuz, hayran olmamak elde değil. Türkçe'yi Joyce gibi kullanıyorsunuz. Tuhaf olacak ama bu yazı için dahi çevirmen gerekebilir.
YanıtlaSilKaleminize sağlık :)
Bu tür yazılarımda zaman zaman dil ötesine geçmeye çalışıyorum doğrudur; ama Joyce? Ne haddime... Yine de benzetilmekten şiddetle gurur duydum. Çok teşekkür ederim. Çevirmen olarak da hisleriniz yeter gibime geliyor :)
Silmerhaba
YanıtlaSilyorumlarınızı görüyordum hep sizi merak edip geldim :)
iyiki de gelmişim :)
tekrar merhaba :)
Ben de uğrayacaktım aslında. Sen önce davrandın, iyi de yaptın :) Hoş geldin, merhaba :)
SilBacım sen bunları hangi kafayla yazıyorsun ya :D Süper ultra süper başa sardım bi daha okudum "yasak kitaplar okuruz yasak meyveden beridir adetimiz bu, senin gibileri severiz, uzak gizemli..." burasında bittim başka bişey diyemiyorum süper süper süper
YanıtlaSilSenin yorumu okuyunca direkt aklıma Ayşe'nin sorusu geldi, aynısını farklı versiyonla o sormuştu ne içiyorsun diye :) Aşağıda da söylemiş zaten :) Çay kahve dedim ne olacak. Yalnız benim acilen havalı bir şeyler bulmam lazım. Böyle bu soru zaman zaman gelecekse verecek havalı bir cevabım yok resmen :) Yazar tribine girmek istesem giremeyeceğim :) İçkim yok sigaram yok, çay kahve olmaz, amuda kalkıp yazıyorum filan desem olur mu ki acaba :)) Şaka şaka... Yardımı olacak mı bilmem; ama en çok en güzel, yeni bir şarkı yeni bir müzik yakaladığımda ve ona vurulduğumda yazabiliyorum. Müzikte kaybolurken kelimeler de akıp gidiyor. Özeti budur. Teşekkür ederim, sevgiler.
SilHatirlarsan, Audrey Hands gibi ben de sana baska bir yazinda sormustum böyle bir soruyu ve yine ayni seyler gecti icimden okurken. Böyle bir yazi hangi ruh haliyle yazilir Allah askina? Nasil yazilir? Öncesinde neler yasamak gerekir? Bu...bu nasil bir yetenektir, nasil bir ruh hali, nasil bir zekadir?
YanıtlaSilVe Emre Bozkus'un dedigine de katiliyorum burada. Bu yazi icin de bir cevirmen gerekir adeta:) Yani Edebiyatin da bir sınırı, bir dozu olmali...lütfen ama! :)
Hatırlıyorum ve ona gülüyorum zaten :) Hoşuma gidiyor bu soru. Okulda arkadaşlarım sorardı, bazen Yunus soruyor, burada da siz soruyorsunuz :) Hoşuma gidiyor; çünkü ben birine "Hangi kafayla yazıyorsun, çiziyorsun, yapıyorsun?" diyorsam yaptığı o şeyi gerçekten beğenmişim demektir. Sizin hislerinizi de öyle algılıyorum ve çok mutlu oluyorum. Çevirmen içinizde içinizde :) Solda. Teşekkür ederim ve bir kez de buradan tüm yazıları tek tek gezip okuduğun için teşekkür ederim. Onur verdin inan ki.
Sil2-3 kere okudum, döndüm bi daha okudum ilkinde bir şey yazamadım bak şimdi yine geldim :) iyi ki varsın be Kalemderi, iyi ki tanımışım seni :)
YanıtlaSilNe kadar incesin... Çok teşekkür ederim, sen de iyi ki varsın :)
Sil"Şimdi ben sana ne söylesem içinden eve giden bir yol geçmeyecek ve ne kadar istemesem de önümüz kahır."
YanıtlaSilYazma gücün karşısında şapka çıkarıyorum!
Kilit cümlelerden... Teşekkür ederim Zelinissa, çok mutlu oldum...
SilYazının sonunda ayağa kalkıp alkışlıyorum seni
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)
SilHorasan'ı görünce çok duygulandım,şark görevini orada yapmíştım:)Yine güzel bir yazı olmuş sevgiler.
YanıtlaSilErzurum Horasan'da yaptın sen sanırım askerliğini. Yazıdaki Horasan İran'daki bölge :) Çok da mesele değil tabii... Beğendiğine sevindim, teşekkür ederim.
SilAh asıl Horasan'dan bahsetmişsiniz;)Askerlik değil polislik yaptım;)
SilYazıyı okurken yine sarhoş oldum, arada birkaç da tokat da yiyince hal kalmadı bende)) Şu yazı elimde bir kitabın parçası olsaydı, beğendiğim anlamlı cümlelerin altını çizerken, kalem tükenirdi..
YanıtlaSilBöyle böyle benim de aklıma koydunuz kitap olayını :) İnşallah o da olur, kitap olur da altını çize çize okuruz hepimiz :)) Teşekkür ederim.
SilYazılarının sonuna gelmek istemiyorum ama ben. Sonsuz bir sonu olsa olmaz mı?
YanıtlaSilNe mutlu bana :) Her şeyin bir sonu var elden ne gelir... Teşekkür ederim.
SilYazdıklarını bi yere koyamıyorum. Şunun bunun gibi yazıyorsun diyemiyorum, yepyeni bir soluksun, dilin sınırlarını eğip büküyorsun bu da sana yakışıyor. Kalemine sağlık.
YanıtlaSilOna "özgünlük" deniyordu galiba ve bir yazıda aranan temel niteliklerden biriydi :) Aferin bana o zaman. Çok teşekkür ederim.
SilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilBunu duyduğuma gerçekten çok sevindim, sağ olun.
SilKalemderi yine gecikmişim be yine söyleyeceğim her şey söylenmiş. Ben o yorumların hepsini toplayıp sonuna şunu iliştirerek bitiriyorum yorumu
YanıtlaSilBissürü, kocaman, böyle Everest kadar tebrikler.
Yazmaktan vazgeçemeyesice seni...
Gülücüklü kal...
Çok teşekkür ederim :)
SilSorgulamayı öğrenebilecek miyiz Fidan ??
YanıtlaSilHocam ne desem yalan olur :) Temennimiz o yönde diye politik bir cevap vereyim bari ne yapayım :))
SilŞimdi değil, sonra geleceğim :)
YanıtlaSilAnladım, teşekkür ederim:) Ne zaman ister, ne zaman uygun olursanız :)
SilKullandığın kelimeler tek başınayken ya da herhangi bir kişinin kurduğu kısa ve yalın cümleler içindeyken ne kadar da sıradan. Sen onlara dokunup iç sesinle birleştirerek öyle bir zincir oluşturuyorsun ki insanın karşısına büyülü bir dünya çıkıyor adeta.
YanıtlaSilYüreğine sağlık :)
Gerçeklerimiz o kadar üzücü, sıkıcı ve boğucu ki... Yazıyla olsun büyülü bir dünya ya da ona benzer bir şey, bir yer oluşturabildiğime çok memnun oldum... Senin de yüreğine sağlık, gözlerine ellerine sağlık. Teşekkür ederim :)
SilMerhabalar.
YanıtlaSilGerçekleri bilmekten korktuğumuz için mi sorgulamak istemeyiz. Bu oyunun bozulması için, kaç taşının çalınacağını, Tanrı'ya sorduğumuz da cevap alabilecek miyiz? Alsak bile o taşları yerinden oynatmaya gücümüz yetecek mi?
Yasak elmadan beri, bir türlü elde edemediğimiz bu mutluluğun faturasını kime çıkaracağımızı bilemez hale gelmişiz.
İçinde bulunduğumuz tabloyu, Yunus Emre'nin şu beytine benzetiyorum:
Bir bağ ki viran ola, içi dikenle dola
Ayıtlamak neylesin, od ile yanmayınca.
Yunus burada kesin bir çözüm öneriyor. Viran olmuş bağın dikenlerinden ayıtlanarak kurtulamazsın, o dikenleri ancak yakarak kurtulursun diyor. Ama buradaki ateş, bizim bildiğimiz ateş değildir. Bu sevginin en yüksek makama ulaştığı aşk ateşidir.
Yazınızın her bir paragrafını okuduktan sonra, sürekli keskin ve zikzaklı bir virajda yolculuk yaptığını hissediyor insan. Bir virajdan çıkarken, yolun düzeleceğini ümit ediyorsunuz, ama bakıyorsunuz ki, arabanın burnu yeni bir viraja giriveriyor, daha arka tekerlek öbür virajdan çıkmadan.
Kaleminize ve yüreğinize sağlık ve mutluluklar dilerim, bizleri böyle keskin virajlı yollarda uyuklatmadan seyahat ettirdiğiniz için.
Selam ve dualarımla.
Bir Yunus Emre'miz var; ama o kaynaktan bırakın beslenmeyi varlığını bile unutuyoruz çoğu kez... Bir gün belki de sevginin, aşkın ateşiyle yanmayı öğreniriz dikenlerimizden kurtulmak için. Keskin virajlı yol benzetmeniz de muhteşem cidden, övündüm doğrusu :) Çok teşekkür ederim.
SilKaleminiz ne kadar güçlü etkilendim doğrusu. Devamını haftaya bekliyorum. :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :) Bu yazı bu kadar; ama önümüzde bir sürü pazartesi bende de bir sürü yazı var :) Sevgiler.
SilO oyun hiç bozulmayacak, acımız da dinmeyecek be Kalemderi.. Tek bir şey değişebilir. O da duruşumuz. Demişsin ya "Derim ki çık mezarından... Acıya sırtını ver. Tanrı'yı karşına al." diye. İşte tam da böyle. Kalemine sağlık, harikasın.
YanıtlaSilAh biliyorum biliyorum da işte... İnsan yine de bir çıkış kapısı aramaktan vazgeçemiyor, ölene dek hep bir şans var sanki yaşamak için. Cennet hayaliyle dünyayı cehenneme çevirenlerin silkinip kendine gelmesi için... Çok teşekkür ederim, görüşmek üzere.
SilKuzumm sen hep yaz ben sürekli okuyayım okuyayım. Sonra zaten hassas gözlerim doğru göz doktoruna olacak, olsun.
YanıtlaSilBence acilen havalı bir cevap bul çünkü ben de aynı soruyu soracağım "sahi sen ne içiyorsun yazmaya başlamadan önce..?" "Bu neyin kafası" derler ya gençler. Sen onu, en en en güzel tarafından al kendine işte.
Kısaca şahanesin şahane :) <3
Sevgiler
Allah korusun :) Çok küçük puntoyla yazmıyorum ki gözler rahatsız olmasın :)) Bulayım havalı bir cevap değil mi ya? Ama, aklıma bir şey gelmiyor sorun o :) Çok teşekkür ederim, mutlu ettiniz beni. Sevgiler.
SilAslında yalan söylemeden; soldaki ilk intiharın eşiğinden dönüp, Tanrı ile muhabbet ederek sorgulayan ve sofistike hayatın içinde sofistike güzel yazın tekniği ile ne çok şeyi içinde barındırıp anlatmışsın sevgili Kalemderi.:) Düşündürdü, sorgulattı... Yüreğine sağlık.
YanıtlaSilSorgulayan, sorgulayabilen siz gibi insanların hızla çoğalmasını dileyerek teşekkür ediyorum :)
SilYazılarını seviyorum Kalemderi :)) Ellerine sağlık. :))
YanıtlaSilSorgulamazsak erken çürüyoruz ya, sorgularsak da çürümüyor muyuz? Dünyayı keşfedip, bilerek çürüyoruz bence. Yine de bilinç olarak çürüyelim, yeter ki bilinçli olalım :))
Haklısın aslında. Öyle de çürüyoruz böyle de... En azından bilinçli çürüyelim, meydan kendini bilmezlere kalmasın. Sevgiler.
Silelinize,yüreginize saglik ..
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilMerhaba, konuya çok farklı bir pencereden bakmışsınız. Benim de bakmamız sağladınız. Teşekkürler.
YanıtlaSilTam olarak hangi konuda size yeni bir pencere açtım bilemiyorum; ama iyi bir şey yapmışım anladığım kadarıyla :) Rica ederim.
SilMerhaba Soslu Badem. Bloğu açtığım ilk zamanlarda takipleşmiştik, Soslu Badem'i izlemedeyim. Sevgiler.
YanıtlaSil