5 Kas 2014

ANKARA

  Bir gün bütün o göz yaşlarının karşılığını alacağımı söylemiştim sana. Olanca heybetinle karşıma dikilip yaşananlara kılını bile kıpırdatmayışının bedelini er ya da geç ödeyecektin. Aldığın her şeyi teker teker verecektin, söylemiştim.
 Anlamsız, içi boş, yavan bir kış daha düştü göbeğine. Her savaşta bel bağladığın meşhur ayazın olduğu yerde. Öz evlatlarınla üveylikler yine keskin sınırlarla ayrılmış. Yine kibrin dağlardan yüce, gölgen haddinden fazla siyah. Sarhoşlarınla, ayyaşlarınla, tinerci çocuklarınla ve karanlığınla sen yine o Ankara’sın Ankara.
 Ben aynı değilim ama. Ben aynı kalamazdım. Ben aynı kalsaydım eğer, hayatta kalamazdım. Ben aynı kalsaydım, yenildiğimi kabul ettim demekti. Ben sana yenilmeyeceğimi en başında söylemiştim. En başında sağlam bir düşman kazandın kutlu olsun demiştim. Dememiş miydim?
 Artık kimin kime ne kötülük ettiğine dikkatlice bakmıyorum ben. İçinde ne fenalıklar barındırdığını bildiğim insan görünümlü yaratıkların yalancı kederleri, beni alakadar etmiyor. Hepsi karşısındakine ve şiddetle sana benzeyen süslü, boyalı oyuncakların birbirini kırmakta yarışıyor. Seni sevene yazık. Seni bir şey zannedene, ışıklardan, boyalardan ve süslerden başka bir şey olmadığını bilmeyenlere.
 Ne bir şehre büyük anlam yüklemeli insan ne bir insana. Yaşamaktan başkası yalan. Ekmeği bölerken yüreğinde filizlenen neşeye, beyninde yankılanan huzura değişilmez hiçbir dünya serveti. Kaybedilmiş kahkahalardan başka hiçbir şeye üzülmemeli. Gülümsemek gerekirken yaşlarla yeşertilmiş toy zamanlara, bazen o derece ki kendi ıslaklığında boğulmaya yüz tutmuş bir insan silüeti. Gündüzün aynı yosma, gecen aynı fahişe. Karanlığın o bildik tuzaklarla çepeçevre sarılı. Hala ceset kokuyorsun, kan. Buram buram kahpelik akıyor bakışlarından. Çamurlu yollarına çizilmiş her ayak izi, mutlak bir acıya doğru uygun adım ilerliyor.
 Pahalı mağazaların, gösterişli binaların da yetmiyor çıplaklığını örtmeye. Sen hala o bildik vesikalı şehirsin. Çocukları dilendiren, kadınları satılığa çıkaran, meyhaneleri tıklım tıklım sarhoşla dolu… Gecekondularında ucuz adamlarla kadınların çizgi roman gibi hayatlar yaşadığı o dengesiz şehirsin. Herkesi aldatabildin değil mi? Beni asla.
 Umurumda mı sanıyorsun gırtlak gırtlağa gelen eller? Umurumda mı sanıyorsun kendi kanında boğulup kendini her gün yeniden gömen kuklaların? Kavgalarınız sizin olsun, savaşlarınız. Bir parça daha zengin olmak için döktüğünüz kanlar ve göz yaşları. Onca bedduayı sığdıracak yeriniz varsa bana ne. Sizin olsun küfürler, lanetler ve nefretli bakışlar.
 Sana aslında sandığın kadar güçlü olmadığını göstereceğimi söylemiştim. Altı üstü bir dublör olduğunu ve kendini bile oynayamadığını…  Ayakta alkışlayan soytarılarının maskelerinin düşeceğini.  Hayallerime ve umutlarıma gözün gibi bak demiştim. Hepsini teker teker alacağım demiştim, dememiş miydim?
 Senin kaderinde var gecekondudan sosyeteye akın etme telaşı. Senin genlerinde insan olmak adına hiçbir şey yapmazların aymazlığı var. Senin enginli yüksekli kayalarına ev yapanlar da, bu evlere kız verenler de yansın kül olsun.
 Dip dibe evlerinde kalabalık, karmaşık oyunlar oynanıyor. Mahremi ortalıkta fink atan namus kumkumaları kuşatmış dört yanı. Duvarlar var güya pencereler perdeler de. Kamburun orta yerde ama. Çirkinliğin besbelli. Senin gizemin bile, aleni…
Kuş tüyü heveslere mezarlık olan ne çukurlarla, hazmı imkansız bir yutkunuşun bir basamak sonrasında, özlemin her türlüsüne set çekilmiş yepyeni bir başlangıcın doygunluğunda… Sen o berduş tavrınla, ucuzluğunla, o özenti halinle, düşler hırsızlığınla, çamurlu sokakların, sarhoş avanakların, belalı yollarınla, hepsi boynuna dolanan çirkin kumpaslarınla , çok boyalı çok yamalı varoşluğunla aynı Ankara’sın.
 Sana benden aldığın her şeyi geri alacağımı söylemiştim…  


4 yorum:

  1. Biraz icimi urpertti bu yazi.. Okurken Ulus semalarinda dolandim. Bazen kurtulusa cebeciye gectim. Gulumsemek gerekirken aciyla yesertilmis toy zamanlarimi izledim uzaktan ve cebeci istasyonu ve sen siirini dinledim yavuz bulent bakilerden.. Kalemine saglik canim benim. Blogumda seni mutlu edecegini dusundugum bir sey var bu arada :)

    YanıtlaSil
  2. Geçen Ulus'a yolum düşmüştü ve google maps'ı kullanmak gibi büyük bir hata yaptım ve hayatımda girmeyeceğim ara sokaklarda kayboldum. Ömrüm boyunca o kadar korktuğumu hatırlamıyorum, ki aslen Ankaralı olan ben orada kendimi bambaşka, çok yabancı ve tehlikeli bir ülkede gibi hissettim. Bir şehir nasıl olur da, bu kadar birbirine zıt bölümler barındırır içinde, anlam veremiyorum hala. Galiba Ankara'ya beslenen hisler tamamen ona neresinden baktığınla alakalı. Ankara benim için yuva demek, sığınak demek, aile demek, dünyada kendimi en güvende hissettiğim yer demek. Ama Ankara benden yıllarca o korkunç yüzünü saklamış ya da Ankara'nın o korkunç yüzü benden saklanmış. Artık daha iyi anlıyorum insanlar Ankara'ya neden kızıyor.

    YanıtlaSil
  3. Benim annem Ankara'da okumuş çok sever orayı İstanbul çok yoğun geliyor ona.İstanbulda da birbirine çok zıt yerler var.Uçurum var semtler arasında.Bütün büyük şehirler böyle mi acaba?

    YanıtlaSil
  4. ben nedense sevemedim bir türlü Ankara'yı :)
    banada beklerim www.kiriksemsiye.blogspot.com
    sevgiler

    YanıtlaSil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *