10 Oca 2019

AY NE KADAR ŞANSLISIINN



Kendi halinde bloğuna yazıp çizen biri olduğumu zannederken, yeri geldiğinde hiç farkında olmadığım ve maalesef pek de iyi niyetli olmadığını sonradan idrak edebildiğim insanlar tarafından ne yediğim ne içtiğim ne giydiğim ne hissettiğim hatta hangi rengi sevdiğime kadar takip edildiğimi fark ettiğim günden beri, eskisi kadar özgür hissetmiyorum yazarken. Ama bunu kırmak istiyorum; çünkü çok bunaldım. Yazmadan yaşamıyormuşum gibi geliyor. Ya da zorla yaşatılıyormuşum gibi.

Ne yazık ki yazmak, anlatmak bir lanet gibi. İstesen de istemesen de kendinden, yaşamından birçok kesit sunuyorsun başkalarına. Dikkatlerini çekmediğini, önemsemediklerini zannederken ve bu şekilde rahat rahat yazıp çizerken de aslında tek ve biricik gündemleri olduğunu anlayamıyorsun. Evet kıskanılmak, imrenilmek güzel bir şey; ama bunun bana ciddi ciddi zararı dokunmaya başladığı, isteyerek veya istemeyerek o kalplerden o bakışlardan kötü enerji, kötü his yayıldığı andan itibaren de artık lütfen meşgalesizliğinizi de alın gidin diyesim geliyor.

Bu benim meşgalem işte. Yazmak. Yazmanın diğer bütün şeylerden daha önemsiz, daha faydasız olduğunu size kim söyledi ki? Daha doğru dürüst iki cümleyi yan yana getiremiyorken, hayatla, sorunlarla başa çıkmayı nabza göre şerbet vermekten ibaret zannediyorken, kuvvetle muhtemel dünyaya değil benden fazla yararınızın dokunması, bin çeşit zarar veriyorken yazmayı nasıl ne hakla küçümseyebiliyorsunuz? Bir şeyin 'kıymetli, kayda değer' görülmesi için illa parasal açıdan bir ederinin olması mı gerekiyor? Komik. Çünkü, durup bir düşündüğünüzde asıl kıymetsiz olanların parayla değerlendirilebilir şeyler olduğunu göreceksiniz.

Konuya gelirsem, kendimi bildim bileli başkalarından duyduğum laftır 'Ay ne kadar şanslısıınnnn.' Yunus'la herhangi bir yerde bulunduğumda, adamın bana olan ilgi ve sevgisine tanık olanların nakaratı gibi bir şey bu. Kimsenin gırtlağına sarılıp 'Toplum içinde hep benimle ilgilen, beni ne kadar sevdiğini göster, bana bakarken gözlerin ışıldasın, etrafımda pervane ol.' vs demişliğim yok ki bu tarz şeyler siparişle olmaz ne kadar uğraşsanız da. Yine de eskiden kuzu kuzu dinleyip paşa paşa kafa salladığım bu cümle son zamanlarda fazlasıyla canımı sıkar oldu. 

Düşündüm de beni, kendime bakış açımı bu cümleyle şekillendirmişler resmen. 'Ay ne kadar şanslıyııımmm.' Böyle böyle kim olduğumu, ne kadar güçlü ve doğru bir insan olduğumu unutmuşum. Kendime saygımı kaybetmiş, 'eşi tarafından çok sevildiği için ay ne kadar şanslı olan bir kadın' kategorisine inmişim. Yaptığım hiçbir şeyi değerli görmez olmuş, yapabileceklerimi de bir güzel unutmuşum. Çünkü ay ne kadar şanslıyım öyle ya. Bu işin raconu dayak yemek, hakaret işitmek, aldatılmak ya da en iyi ihtimalle hiç ilgilenilmemek yapayalnız bırakılmak filandır. O yüzden, tam da olması gerektiği gibi benim de en az karşı taraf kadar verdiğim emeğe, duyduğum sevgiye dayalı bir ilişkide kimse adama ay ne kadar şanslısın deme ihtiyacı duymuyor; fakat ben her seferinde ay ne kadar şanslı olduğum gerçeğiyle yaşamak durumunda kalıyorum.

Ben bu beyin denen naneyi gereğinden fazla ciddiye alıyor ve kullanıyorum sanırım; çünkü takmayıp pek de kullanmayanlar acayip mutlu. Yani şunu söylemeye çalışıyorum:

O beyni bir kez olsun kullanıp lütfen şunu düşünme zahmetinde bulunabilir misiniz acaba?

Sevildiğim, değer gördüğüm, varlığımla bu denli mutlu olunduğu, güçlü hissedildiği için 'ay ne kadar şanslı' değilimdir de ay ne kadar doğru düzgün bir insanımdır belki? Hı? Ay ne kadar iyi bir eş iyi bir yol arkadaşıyımdır mesela? Ay ne kadar kimsenin yüzüne gülüp arkasından kuyusunu kazmayan sağlam bir karakterim filan vardır? Ay ne kadar şefkatli, merhametliyimdir bilemedin? Ay ne kadar adamın yakasına yapışıp bana mücevher al, altın al, üstüme yap üstüne yapayım diye kafa ütülemeyen, üç kuruşluk sıradan bir yüzükle evlenip o yüzüğü kaybettiği günden beri de yerine yenisini koymak dahi içinden geçmeyen maneviyatı güçlü, duygusal biriyimdir? Ay ne kadar seviyorumdur ve karşılığında da seviliyorumdur doğal olarak?

Olmuyor değil mi? Çünkü bir kadın bir erkek tarafından çok sevildiğinde sadece 'ay ne kadar şanslı' olabilir, ötesi yoktur. Çünkü her şeyi parayla ölçmeye, değerlendirmeye o kadar alışmışsınız ki genel itibariyle erkeğin kadının barınma, yeme içme, hayatta var olma gibi ihtiyaçlarını karşılaması durumunda kadını direkt olarak 'şanslı bir asalak' olarak görüyorsunuz. Çünkü bir insanın bir insana sevgi, güç, dostluk verebileceğini, onunla hayatı paylaşabileceğini, hepsini geçtim gerçekten de sadece varlığıyla bile onu mutlu edebileceğini algılayamıyorsunuz.

Evet biliyorum. Ay ne kadar şanslıyım da bir yandan. Ama, o da çok iyi biliyor ki kendisi de bir o kadar 'ay ne kadar şanslı.' Şöyle olmasaydı karşılaşamazdık, böyle olmasaydı birbirimizden habersiz yaşar giderdik dediğimde de 'Ben seni nerede olsan gelir bulurdum.' cevabını alıyorum; çünkü ay ne kadar şanslıyım tabii ki. Leş gibi bir insan çöp gibi bir eşim; ama şans işte görüyor musun...

Bakış açınızı değiştirmeniz gerekiyor demek ki. Böyle geldiniz böyle gidiyorsanız Allah aşkına bir durun da nefeslenin artık. Bu işte bir yanlışlık var diye düşünün. Bugüne kadar duygularım, düşüncelerim, kimi doğrularım, kimi yanlışlarım milyon kere değişti; çünkü duyuyorum, düşünüyorum, yaşıyorum. Her şey doğduğum, ilk öğrendiğim şekliyle kalsaydı işkillenirdim asıl. Ot muyum ben, neden her şey her şey aynı diye düşünürdüm. Öz eleştiri yapmayı, yanlış yaptım yapıyorum demeyi bilmiyorsanız bu sizin probleminiz. Öz eleştiri yaptığı için direkt vurun abalıya moduna geçip gülünç biçimde 'Yaa gördün mü sen yanlışmışsın ben doğruymuşum.' tribine girdiğiniz insanların değil. 

Ayrıca işin özü sen doğru değilmişsin. Sen sadece sabit fikirli, kendini, kalbini, beynini geliştirmeye ilerletmeye hiç gereksinim duymayan, her şeyi ben bilirim, en doğru benim, en muhteşem benim havasında, yerinde saydığının farkında bile olmayan aciz bir bitkiymişsin.

Kendime, aileme, şu kirletilmiş, kocaman, merhametsizliğe, ama gerçekten, kendini pek merhametli zannedenler başta olmak üzere insanlar tarafından merhametsizliğe boğulmuş dünyada kendimize açtığımız küçük, temiz köşeye güzel şeyler diliyorum. Ay ne kadar şanslı olduğumuzu; ama her şeyin şanstan ibaret olmadığını da gayet iyi biliyoruz.

Güzel insanlar olmasak her gecenin her karanlığın ucunda, eninde sonunda güzel bir sabah bulmazdık. Güzel insanlar olmasak birbirimizi bulmaz ve birbirimizden bu denli emin olmazdık. 
Kimse kimseye kendini zorla sevdiremez. Şansla, şunla bunla hiç sevdiremez. Onu geçtim kimse kimseye kendini 'sevdiremez.' Seversin ya da sevmezsin. Sevgiye değer biridir ya da değildir.

Ay ne kadar sevgidir o, şans olsa duramazsın...




4 yorum:

  1. Haklisin bazen yazacak şey çok oluyor ama yazamıyorsun.. Ben de bu durumdan muzdaribim..Yazacaklarım ise toplumun genel geçer sorunları...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyice kapana kısılmış hissetmeye başladığım için eskisi gibi özgürce yazma çabalarına girişeceğim :) Başkalarının benim için uygun gördüğü bir hapishanede kalmak istemiyorum.

      Sil
  2. Gerekçenin kuvvetli olduğundan ve sabrının zorlandığından eminim Fidan kızım. Kalemine sağlık. Dilerim biraz ders alırlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanmıyorum; ama inşallah gerçekten biraz düşünürler de ders alırlar artık. Teşekkür ederim sevgili Ece Hanım :)

      Sil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *