26 Ara 2016

ÇOK UZAKTALIK

Sevgilinin gelebilme ihtimali vadettiği fakat bir sebepten gelmediği loş bir otel odasında ürkekçe sevişmek yalnızlığınla, zinadan sayılır mı?

Bütün yaralarını en iyi sen bilirsin ya hani...  Usulca gezinmek öz  bedeninde ve dokunmak acıtmayan yerlerine hürmetle... Ayıp mıdır ki?

Şimdi ben, her şey dört başı mamurken, tutukluk yapmış bir tabanca tutuyor gibi tutuyorum hayatı avuçlarımda evet. Bütün örselenmişliğine rağmen çekici buluyorum onu, belki baştan çıkarıcı. Çok uzakta bir denizde fırtınayla haşır neşir, ne varsa bildiği öğretiyor çocuğuna yarı sarhoş bir denizci. Saat yedi gibi bir şeydir ve onun hüznü hep saat yedi gibilerde gelir. Utanıp çılgınca özlenmiş bir kadını uygunsuzca düşlemekten, bir sarhoş gibi silkelenir. Çıkarak kendinden savruk adımlarla nahoş bir saat, kimsecikler çağırmamışsa da çalar kapısını kendi itliğinin.

Şimdi ben çok uzakta oluşunun verdiği etki ve yetkiye dayanarak bir kaşık suda kopacak ne fırtınalara hazırım. Sabaha karşı 5'te kedileri, varlığından umudu hiç kesmediğim perileri ve saatin kaç olduğuna bakmaksızın seni seviyorum. Gelebilme ihtimali vadettiğin bir aşkın sofrasında hasretinden kalanları kemiriyorum. Hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, aramızda bir bardak kırılıp başımızda ekmek gezdirilinceye, kafamızdaki sesler  işkenceyle susturuluncaya, yakında ve uzakta, baharda ve sonbaharda, ölüm bize vız gelip tırıs gidinceye kadar bir heykeltraş inceliğiyle biçimlendiriyorum bendeki sadeliğini. 

İşte nihayet ortamıza dinlerimizi ve kitaplarımızı alarak, bir sevmek en çok ne kadar yasaklanmış olabilirse o kadar çok yasaklanmış olarak, tarihin hangi tozlu ya da yaldızlı sayfasına karalanacağımızı çok da tasa etmeden... Bir piyano nağmesinin bir rüzgar uğultusuyla görkemle birleşmesi gibi... Birleşiyoruz ve sen çıkıyorsun sonra yağmurun ardından çıkan gökkuşağı gibi olağan. Ve çıkıyorsun sonra Firavun'u kıskandıracak kadar kocaman kibrin. Ve çıkıyorsun seninle günahlar çıkıyor, seninle yarım kalmışlar, eksik kalmışlar... Çirkin kalmışlar onlar da çıkıyor.

Neresinden başlamalı sevmeye diye telaşım neresinden öpmeye değil. Ne zaman başlamalı acıyı bölüşmeye, ne zaman öpüşmeye değil... Şimdi ben uslanmaz bir kanaryanın kanat çırpışıyla şelaleye kapılmış bir kavak ağacı olsam. Sen tahtını metanetle bırakmış savunmasız bir orman. Bir kıvılcım çakılsa en kuru yerimizden. Bozuk bir pusulayla yolu yalnızlığımıza düşürülmüş o sarhoş denizci gibi, kendimizden çıkıp kendi itliğimize gitsek çağrılmadan. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatrını kitlesek. Fallar okusak birbirimize, bir şarkı bir şiir okur gibi, umutlu, asi... Sevdadan sayılır mı?

Uzakta ve uykuda olmandan aldığım yetkiye dayanarak, kırk katırlı kırk satırlı masalların da azıcık etkisi var yalan söyleyemem, ne yalan söyleyeyim gökten üç elma düşmüş ve sonsuza kadar mutlu yaşamış'ların da birazcık, belki biraz da peri padişahlarının oğullarının kimsesiz, yoksul kızlara gönül düşürmesinden... Saatin kaç olduğuna bakmaksızın seviyorum seni ve  açık bir kitap gibi koyuyorum masaya sevgimi. Çok uzakta, kendi ölümünü izlemek zorunda bırakılmış bir kar tanesi gibi. Yahut da bir mum. Yahut kimseler için anlamı olmayan yıkık bir mezar.

Ve düşünebilirim hala sevgilinin gelme ihtimali vadettiği bir sevişmeye gelmeyişini ve koynuna sokulduğum yalnızlığımın beklenmedik içtenliğini. Kaç kadını sevmişliğini, kaç bedene sinmişliğini, kaç ihtimal silmişliğini...

Şimdi ben, sana yemin ediyorum, cüzzamlı bir insan gibi direnirken yaralarıma, dökülürken etim parça parça avuçlarıma, bir çift gözün kaç farklı anlamda bakabileceğini düşünüyorum.

Şimdi bana inanmalısın, çok uzakta bir şehirde sil baştan yaşayacakken aldatılmış bir kadın, saat hala yedi gibi bir şeydir. Ve onun sancıları hep yedi gibilerde gelir. Düşünür ağlarken çok sevdiği Tanrı'sını. Kurban istemeden hiç kimseyi uğruna, sevemez misin Tanrı'm bizi! Bunca kanı ne yapacaksın, silemez misin dehşetin izlerini! Yok, sevemez ve silemez. O an anlar kadın anatomisini bütün aşkların. Verilen kurbanların, akıtılan kanların, çekip giden adamların.

İşte bütün bunları çok uzakta oluşundan aldığım yetkiye dayanarak söylüyorum. Çok uzaktalık her zaman bir mesafe değildir çünkü. Çok uzaktalık hiç yan yana durmayacak, hiç birlikte uyanmayacak ve hiç aynı Tanrı'ya inanmayacaklıktır. Çok uzaktalık yine yemin ederim çok çirkin ve insanı canından bezdirici bir şeydir. Olduğun yerdir... Ve olmadığın elbette...

Her kurbanın bir fetva vericisi vardır, bilirsin. Güdümlü bir itaat duygusu dolaşır hep içimizde. Kanımda sen geziyorsun, bana sen söyle.

Sevgilinin gelebilme ihtimali vadettiği

fakat bir sebepten gelmediği loş bir otel odasında

ürkekçe sevişmek yalnızlığınla 

zinadan sayılır mı?

Bütün yaralarını en iyi sen bilirsin ya hani  

usulca gezinmek öz  bedeninde ve dokunmak 

acıtmayan yerlerine hürmetle 

ayıp mıdır ki?

Kurban istemeden hiç kimseyi uğruna
Tanrı bizi mutluyken sevemez miydi...








20 yorum:

  1. Merhabalar.
    Bir insanın özgür olması kadar güzel bir şey yoktur. Tüm yasakların ve kuralların olmadığı bir dünya.
    Selam ve dualarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Recep Bey, hoş geldiniz. Özgür olmak, özgürlük gibi kavramların kelimesini dahi görünce mutlu oluyorum ben artık. Öyle hasretiz maalesef. Yasakların, dayatmaların, baskıların olmadığı bir dünya düşüncesi ise tarif edilemeyecek kadar güzel. Teşekkür ederim, sevgi ve saygılarımla.

      Sil
  2. Ne zaman başlamalı acıyı bölüşmeye, ne zaman öpüşmeye değil...
    Varsın çakılsın o kıvılcım..
    Anonimin dediği gibi; Ben seninle mutsuzluğada varım..

    (Bu aşık olduğum ikinci postun. Yüreğine sağlık...)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hatırlıyorum, "Bir Hazin Daha". O yazıya da çok içtenlikle yorum yazmıştın ilk yorumdu hatta. İki yazının ortak duyguları varsa demek ki :) Çok teşekkür ederim.

      Sil
  3. Baştan sona altı çizilesi cümleler. Normalde kendi yaptığına iyi diyenleri sevmem ama sen normal değilsin :D Hakkaten söz sanatı yapıyorsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kalbim tam kırılacakken ani bir u dönüşü ile toparladın :) Kendimi övmek için değil de aradan zaman geçip bu yazıya döndüğümde "Ben bunu hangi kafayla yazmışım?" dersem eğer, ona cevaben yazdım baştaki notu. Beğendiğine sevindim, teşekkür ederim.

      Sil
  4. Çok uzaktalık her zaman bir mesafe değildir, evet...

    YanıtlaSil
  5. Son iki satırın çıktısını alıp duvara asmak lazım.

    YanıtlaSil
  6. Görünenlerin arkasındaki anlamlarına bayılıyorum Söz Sanatı. Bazı cümleleri bir kaç kez okumam gerekiyor her okuyuşumda başka anlam buluyorum. Her cümle üstünde konuşmayı düşünmeyi hak ediyor ama beni özellikle burası etkiledi :
    "Bozuk bir pusulayla yolu yalnızlığımıza düşürülmüş o sarhoş denizci gibi, kendimizden çıkıp kendi itliğimize gitsek çağrılmadan. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatrını kitlesek. Fallar okusak birbirimize, bir şarkı bir şiir okur gibi, umutlu, asi... Sevdadan sayılır mı?"
    Güzel yüreğine sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En güzeli de o zaten, görünenin arkasındakileri görüp anlayabilen insanlar tanımak. Güzel sözlerin için teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  7. Yüreğine sağlık, ruhu ince ince işlenmiş bir yazı. "Bütün yaralarını en iyi sen bilirsin ya hani" can vermiş gerçekten..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okuyanda o ruh yoksa ben ne yaparsam yapayım boş :) Beğendiğine sevindim, teşekkür ederim.

      Sil
  8. Özgürlük değil mi, kim ne kadar özgür ki, kim yapabilmiş tam tarifini...Ben hep "Benim özgürlüğüm başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter" sözüne inandım böyle yaşamaya çalıştım. Yazınız düşündürücü olmuş. Düşünmek iyidir, beyinlere de spor lazım :)) Kaleminize sağlık, akmış gitmiş...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dengeyi yakalamak gerçekten önemli. Başkasının sınırlarını aşmadan; fakat kendi sınırlarını onun sınırları olmaya dayatmadan özgür olabilmek önemli. Yazmak bile zor, bunu layığıyla yapabilmek daha zor tabii :)) Teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  9. Cümlelerin beni büyülüyor. Tekrar tekrar okunmalık o kadar çok yazın var ki

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mahcup oldum :) Dediğim gibi kendim yazıp sadece kendim hissetsem hiçbir anlamı olmayan cümleler olarak kalacaklar. Okuyup duyumsayanlar sayesinde canlılar. Çok teşekkür ederim :)

      Sil
  10. O kadar güzel yazıyorsun ki, bloguna sadece fazlaca boş vaktim olduğum zamanlarda giriyorum okuduğumu anlayabileyim diye. :) Bu arada sana danışmak istediğim bir konu var fakat profilinde mail adresi bulamadım. Benim mail adresim birkisaningunlugu@gmail.com bana mail atabilir misin? :) Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En sevdiğim türde okunmak :) Çok teşekkür ederim. Mail attım sana, bekliyorum.

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *