19 Eki 2015

YANLIŞLARIMIZ VE BİZ


Her insanın hayatında vardır hüzün saatleri. Kedere baş eğmek ve tedbirsiz yakalanmakla başlar öfkeyi kudurtan hırs. Ağır ağır, kurnazca yerleşir zaten en ufak bir yıkımda bölünen yüreklerimize. Sadakatinden şüphe edilmeyen vefakar şarkıları en hassas duyguların nağmesinden yıkmaya başlar. Şarkı da işlemez artık yalnızlık oyununa.

Bir de sevmeye meyilli olanı vardır acının. Acı çekmek, esaretten zevk alan muhteşem beyinlerin tek uğraşıdır. Yani gözlerini bir noktaya dikerek mükemmel hüzünler yaşayan ve ağlarken izleyicisini de beraberinde ağlatan çocuklu kadınlar gibi...

Oysa asıl hüzün yalnızlık korkusuyla taştan bir kadın heykelini canlanmış zannetmektir. Sözlerini bilmek bir yana, ezgisini bile duymadığımız içli şarkılara eşlik etmeye çabalamaktır. Ve en kötüsü güzel günlerimiz, hayata alıştığımız saatler, bir de umudu sevmeye başladığımız an gelip çattığında ufacık bir tebessüm konduramamaktır dudaklarımıza. Dedim ya, ağlayıp ağlayıp kedere baş eğmek ve tedbirsiz yakalanmaktır yağmurlu gökyüzüne. Yani öfkeni kendince yaşamaktır. Yani hiç kimseyi bir nebze olsun anlamadan herkesin seni anlamasını istemektir. Yani yalnızlığındır. Acizliğindir.

Hani o zaman ölmeye bile mecaliniz yoktur desem yeridir. Hani o zaman kelimeler kifayetsiz değil, lüzumsuzdur desem yeridir. Hani hayatın içine balıklama atlayan insanlara bakar da kendinize acıdığınızı fark etmeden onlara acırsınız desem, o da yeridir.

Sonra bir zaman gelir, hüznünüze ortak olacak insanlar aramaya başlarsınız. Ama ne hazindir ki hiçbir beden, kendine ait olmayan bir kederi kendine aitmişçesine taşımaz. Sefaletin ihtişamından yoksundur. En azından kamburunu çıkarır, gözlerine manasız bakışlar yerleştirir ve alnını kırıştırır. Başkasının kederini insan bence sade ve sadece bu şekilde taşır.

İşte acı veren tek şey budur. İnsanların içinde yalnız kalmaktır saati ve süresi bilinen bir mekanda. Kendi başına olmayı arzulamaktır. Kendi başına olduğunda da öyle olmamayı. Vadesi dolmuş bir senedin süresini kanunsuz yollardan uzatmaya çalışmak ne ise, yalnızlığından soyutlanamamış bir bedeni kitlelere mahkum etmek de aynı şeydir. Öyle bir gecedir ki aydınlık sizi incitir. Öyle bir gecedir ki değil bir ışık, uzaklarda bir yerlerde var olduğunu bildiğiniz aydınlık kırıntısı bile rahatsız eder sizi. İşte bu kadar çok, bu kadar mükemmel, bu kadar koyudur yalnızlığınız.

Ama, ağlamak zamanında gülmek mecburiyetinde de kalır insan. Bir tebessüm parçasından dünyaya yayılan o neşe kıvılcımını ve o aslı hüzün dolu parlak kristali yakalayamadan dudaklarınızı neşeyle oynatmak zorunda kalışınız… Yazık, esaretinin farkında olmadan ayağındaki prangayla muhabbet eden sersem mahkuma dönersin o an. Düşüncesiz, kafasız, saf…

Ağlayan kalbin dudağındaki tebessüm pek bir komik oluyor değil mi…

“Bana karşı yapılan hataları neden affetmek zorundayım?” diye düşündüm hep. Yanlışlarıma gülüp geçen, yanılgılarıma, yanıldıklarımla birlikte bana hayat hakkı tanımayan bir dünyada varlığını hatalarıyla köreltmiş insanları neden affetmek zorundayım? Neden bu insanları felaketler zincirinin en kritik halkasında kendileri duruyorken bile düğümü çözmeleri için yüreklendirmek zorundayım?

Zorunda mıyım?

Doğrusu bu ya, perdeli ayaklarıyla koşmaya çalışan aptal bir ördek ya da solungaçlarıyla uçmayı deneyen zavallı bir balık var benim de yüreğimde. Benim de yüreğimde yüzemeyen bir tavşan.

Hepinizde olduğu gibi…

16 yorum:

  1. Yine kelimelerle dans yine çok içten bir yazı.Farklı anlatım tarzın var çok beğeniyorum.bazen de kıskanıyorum.Kalemine sağlık ama Kavgakıran'ı da merakla bekliyorum:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kıskanman bana her anlamda destek olmanı engellemiyor :) Bıkmadan usanmadan dinliyorsun yazdıklarımı. Tekrar tekrar dinliyorsun ve öf bile demiyorsun. Bin defa aynı şeyleri soruyorum sabırla cevaplıyorsun. Yazarken ne kadar çekilmez olursam olayım hep hoşgörüyle davranıyor hatta kafamı boşaltmam için beni güldürüyorsun. Ayrıca resim için teşekkür ederim tekrar. Kavgakıran'ı geciktirmekten en çok senin beklediğini bildiğim için üzgünüm. Anlattıklarıma giremediğim günlerdi. İlk fırsatta yazacağım ve her yazdığımı yaptığım gibi ilk sana okuyacağım :) İyi ki varsın... Ama, sahiden iyi ki.

      Sil
  2. Çok güzel yazı.Tebrikler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim :) "Can Kenarı" da çok güzel :)

      Sil
  3. Buram buram edebiyat kokan, cok derin bir yazi.
    Elinize saglik.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize çok sevindim, çok teşekkür ederim :)

      Sil
  4. önceden de belirttiğim gibi bu yazılar, böyle burada kalmamalı. yazınızı okurken kitaptan okuyor gibi düşününce, bazı cümlelerinizin özellikle altını çizmek istiyorum ama olmuyor. Aklımda kalanları var emin olun. bu arada, internete işyerinden giriyorum. ve sosyal ağlar sadece öğle aralarında açık. facebook ve twitter hesabınızı yeni görebildim ve takibe aldım. duygularınıza sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah o da kısmet olur :) Çok önemsiyorum insanların yazdıklarımda altını çizmek istedikleri cümleler bulduklarını söylemesini. Çok ciddi bir beğeni ölçüsü olarak algılıyorum. Takibi gördüm, geri döndüm ben de, hesabınıza girince görürsünüz zaten. Bu güzel yorum için çok teşekkür ederim.

      Sil
  5. Bazı yerleri iki üç kere okudum ve o yerlerde kendi duygularımı hissettim.Kalemine yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı hislere tercüman olabildiğime sevindim :) Teşekkür ederim.

      Sil
  6. Yüreğimizdeki o balığa bir söz geçirebilsek daha az üzüleceğiz değil mi.
    Yaraları yara bandı yapmaya çalıştıkça kaybedeceğiz. Ve bu hep böyle gidecek.
    Özlemişim yazılarını okumayı, kalemine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle :) Solungaçlarla uçamayacağını bile bile denemekten vazgeçmiyor ya da istemekten... Sonuç da ister istemez hep hüsran. Ben de seni gördüğüme çok sevindim, çok teşekkür ederim :)

      Sil
  7. Kelimelerin akrobatısın sen:) Neden herkesi ben affetmek zorundayım diye sormuşsun ben de bugün bununla ilgili bir yazı yazacaktım ben de. Neden affetmeyi karşımızdaki kişiye iyilikmiş gibi düşünüyoruz. "Affetmek iyi insanların intikamıdır" nerden duydum bilmiyorum bu sözü ama yürekten inanıyorum. Affetmek bize iyi gelir affettiğimiz kişiye değil. Bunu anlarsak, hazmedersek(ki biliyorum çok zor) çok daha huzurlu insanlar oluruz. Sevgiler....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :) Ben de hatırlıyorum o sözü, Dostoyevski'ye ait sanırım. Sizin de belirttiğiniz gibi bu fikri ve hissi benimsemek zor; ama benimsendiği takdirde birçok şeye iyi geleceği çok yarayı iyileştireceği kesin :) İnşallah bir gün affetmenin iyileştirici yanını özümseyebilirim. Gerçekten isterim bunu. Sevgiler...

      Sil
  8. Derin anlamlar barındıran çok güzel bir yazı olmuş tebrikler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim sevgili Kitap Cumhuriyetim, beğendiğine sevindim.

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *