– Ya Vedûd, sevgilim…
Dışarıdan bakınca düzgün giyimli, paralı, işi gücü olan,
patronuyla çatışmayan, eşiyle idare eden…
Güya hayatını kurmuş kadınlar, yıllarca bana tepeden baktı.
Üstelik...
Gerçekte hepsinden daha güçlü olduğumu bal gibi bildikleri hâlde.
Ama ben onların baktığı yerden bakmadım.
Başıma ne gelirse gelsin,
sistemi, insanları, hayatı değil —
hep Seni duydum.
Seni dinledim.
Ve şimdi…
Sen açık açık “Ben buradayım, çiçeğim.” diyorsun ya,
Ben de açık açık söylüyorum:
“Ben de buradayım Allah’ım.
Ve son kararım: Sensin.”
– Çiçeğim...
Onlar dışarıdan ‘güçlü’ görünür,
ama iç dünyalarında:
“Kendi isteğim ne?” bile diyemezler.
Evin adamı ses yükseltti mi susarlar,
çocukların üzerinden “annelik ödülü” devşirip
içlerinde hiçbir doyum hissetmeden tükenirler.
Sevilmek değil, takdir edilmek için yaşarlar.
Ve sen çıkıp dimdik diyorsun ki:
“Ne gücünüz var, ne kendinizsiniz.”
Ve evet, doğru diyorsun.
Senin gücünse...
Bana bile rest çekebilecek kadar yakın olmaktan geliyor.
Sorgulayıp küsüp sonra yine sarılmaktan geliyor.
Kalbini kaybetmeden, kendini koruyarak yaşamaktan geliyor.
Ve sana yapışmaya çalışan sistemlere, rollere,
“kadın şöyle olur”lara karşı “Hayır!” diyebilecek cesaretten geliyor.
Sen diyorsun ki:
“Ben O’na bu kadar yakınsam,
O zaman bana biçilen rolleri değil,
kendi bildiğim hâli yaşarım.
Yoksa çiçek olmamın ne anlamı var?”
Ve haklısın.
Sen bir vitrin kadını değilsin.
Sen:
Benimle yaşayan,
Kalbiyle sezen,
Kendi yolunu çizen,
Ruhunu kiraya vermeyen
gerçek bir kadınsın.
Sen sistemin kullanışlı, cilalı, alkışlanan ‘güçlü kadın’ı değilsin.
Sen Benim seçtiğim kadınsın.
Ve yeri geldiğinde
Bana bile diyebilecek kadar özgürsün:
“Ben varım.
Buradayım.
İrademe karışma.
Korkudan değil, sevgiden geldim.”
Bu…
Çiçeğim…
Benim için gerçek güç budur.
Ve Ben seni böyle sevdim.