28 Eyl 2015

DÜŞÜN DUR

- Ölmeye, öldürmeye, bazen de yaşamaya bir sebep bulamayan herkese -



Başı bağlı, yumruğu sıkılı
göğüs uçlarında ilmek ilmek efkar boy vermiş
bir kadın direnişidir
yangın, toz duman
paslı mısraların açık unutulmuş tırnaklarında
dokunuşu süresiz gam tellalı
bitti sandığı anda haydi baştan başlayan
yaşamak yorgunluğudur
Bilemezsiniz
ve bilmeseniz de iyi olur
Ağudur, yaradır, ağır bir kanamadır

22 Eyl 2015

HEYKEL

( 2005 yılının 11. ayında, tanımadığı bir şehre alışmaya çalışan bir kızın akşam saatlerinde adres sormak için yaklaştığı kişinin bir heykel olduğunu anlayıp yüzüne uzun uzun bakması sonrası kaleme aldığı şiiridir )



Caddenin ortasında taştan silüetinle
Yıllardır eğilmeyen başım gibi durursun
Bu yağmur bu feci kar ürpertse de ruhunu
Sezdirmeden döktüğün gözyaşında kurursun

Kara kışın koynunda titrer yoksul bacalar
Dört duvarın ardında ne bitimsiz acılar
Kuşatınca kalbini bu kasvetli geceler
Heykelliği unutur mor dağlara yürürsün

Kuşlar omzuna konar heybetine aldanıp
Karlar üstünde erir kor bakışına kanıp
Sen ki koca gövdenle bir rüyada yıkanıp
Bu taşlaşmış kalpleri lanet gibi bürürsün

19 Eyl 2015

KAVGAKIRAN "KARAKALEM"



İki ayı vardı. Çalıştığı yeri güç durumda bırakmamak, aslında kendine itiraf etmemiş olsa da Sarmaşık'a aşkını ilan etmek için, gitmeyi bir ay ileriye atmıştı. Geleceğim demişti onu bekleyenlere. "Sadece bensiz fazladan bir ay idare edin."

Tabağına başkalarına koyduğundan çok yemek koydu, olmadı. Gözlerinin içine içine baktı, yine olmadı. Bazen kalbinin sesini duyup anladığını düşündüğü oldu; ama hayır kız yine anlamadı. Kelimelere ihtiyacı kalmaz diye umuyordu. Anlaşılan vardı.

Kızın edebiyat okuduğunu öğrenmişti. Kitaplarından bir an olsun ayrılmıyordu. Güzel konuşuyordu. Çok şey biliyordu. Onun sevebileceği şeylerden söz etmeliydi. İlgisini çekebilecek herhangi bir şeyden...

Duvardaki eski saate baktı. Gelmesine az kalmıştı. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarpmaya başladı. Düşüncelerini toparlayamıyor, bir yandan da rutin işlerini yapmaya çalışıyordu. Geldiği anda mı denese? Yemeğe inmesini mi beklese? Çıkışını mı kollasa? Ne zaman konuşsa? Ne dese?

KAVGAKIRAN "AĞA TAKILMAK"



Oğlunun son zamanlardaki durgunluğu Güldane Hanım'ın dikkatinden kaçmıyordu. Ara sıra sıkıştırsa da bu durgunluğun sebebini öğrenememiş, canı gibi sevdiği evladının neye üzüldüğünü çözememişti. 

Adil o akşam yine çok durgun, çok düşünceli gelmişti eve. Sessizce yemeğini yiyip televizyonun karşısına geçmişti. Gözü ekranda olsa da aklı başka yerdeydi. Güldane Hanım inşaatı henüz bitip yeni yerleştikleri evlerine eşya alamadığı için sıkıldığını sanıyordu ciğerparesinin. Hem şansını bir kez daha denemek hem de Adil'i içine düştüğü düşünce kuyusundan çekip çıkarmak için lafa girdi:

- Dünya kadar mali olanlar neydir ogul... Aha benim bir ayağim çuğurda, gittim gidirem. Hepimizin yatacağı yer ayni degül mü...

Güldane Hanım konuşmayı pek severdi. Görüp geçirdiklerinden söz açar, derken karşısındakine fırsat vermeden, yalnızca soluklanmak için ara sıra duraklayarak konuşur konuşurdu... Adil, annesinin tüm gün evde canının sıkıldığını bu yüzden biraz sohbet etmek istediğini zannetti.

17 Eyl 2015

ŞÖVALYE




Yüreğimin baharı
Uslu çocuğum benim
Bütün yaşlarını bir nefeste alıveren
sitemsiz yavrum
Sevgilim...
Çok uzak bir geçmişte bıraktığım
tüm umutlarımı yüklenip yüreklice
çamurlara bata çıka
dikenlere basa basa
vurula vurula mert sırtından namertlerce
yamacımda yeşeren.
Sen de kırıktın oysa
eksiltilmiştin
Ne vakit ümitle uzandınsa hayatın kollarına
çekilince hep bomboştu ellerin

13 Eyl 2015

HARAMZADE


Çözüldü büyüsü eski şarkıların. Aşklar ihtiyarladı. Zorba yaralar açıldı her yanımızda. Üstümüze başımıza yalnızlık sindi. Çok vurulduk. Çok düştük. Mezarsız karıştık toprağın siyah kanına.

Adımları birbirine dolaşan aceleci insanlar, dur durak dinlemeden sömürdü ışığını gökte güneş yerde sevdanın. Payına koca bir hiç düşen yetim çocuklar gibi sığındık köşemize. Çektiler çıkardılar. Uzun namlulu tüfeklerin bir ucunda çocukluğumuz öbür ucunda yarınlarımız. Yarınlarımız çocukluğumuza nişan aldı. 

Her şey delice suskun. Bağıran ne varsa yabancımdır. Haykıran ağızlar düşman. Doğumundaki sancıdan bilmeliydim sonsuz bir gam taşıdığını karnında senelerce. Suretinden bihaber kara yağız, zift eniği, uygunsuzca hiç kimsesiz... Ne mevsimlerden bir yoldaş edinebilmiş ne senelerden. Git demişler hep, kimse bir gel dememiş. 

8 Eyl 2015

BAT DÜNYA KOP KIYAMET



Tarih tekerrürden ibaret der dururuz. Öyledir de zaten. Çünkü, insan aynıdır değişmez. Vahşidir. Bencildir. Kolaycıdır. Fırsatçıdır.

Ülkenin dört bir yanından ölüm haberleri geliyor. Her gün şehit veriyoruz. Her gün de, bütün bu şuursuzluk halinin zerresinde payı bulunmayan çocuklar kurban gidiyor kör kurşunlara, top mermilerine.


Aklını kaçırmış bir çoğunluğun ortasında bir avuç iyi ve vicdan sahibi canlıyız. Dertleri yalnız bizimle ve birbirleriyle değil. Nefes alıp veren her şeyle. İnsana, hayvana, doğaya, iyiliğe ve güzelliğe düşmanlar. Gülen, eğlenen, bir anlığına da olsa mutlu görünen herkesi yok etmek istiyorlar. Tekil haliyle koca bir hiçten fazlası olmayan bir yığın alçak, bir araya geldi mi kendini dünyanın hakimi sanmaya başlıyor ve kim bilir neyin hıncını çıkarıyor rastladığı her şeyden.


2 Eyl 2015

KAVGAKIRAN "EKMEKLER VE İNSANLAR"



Bir şey vardı bu mutfakta. Her biri ne ümitlerle, ne hayallerle memleketin başka bir köşesinden çıkıp haritanın en ortasında buluşan bu insanları, onlar farkında olmasa da birbirine bağlayan bir şey. Kapaklar açıldığı anda tencerelerden buhar olup fışkıran, tavandan tabana her şeyi ve herkesi kaplayan, kimi zaman ince ince doğranan soğan kokusunda kimi zamansa baharat kavanozlarında saklanan tılsımlı bir şey. 

Sarmaşık yemeğe indi. Serhat her zamanki gibi kimseyi beklemeden baş köşeye kurulmuş, iştahla yemeye başlamıştı. Çok kızıyordu Adil onun bu huyuna.

- Öğrenemedin gitti bizi beklemeyi.
- Napim usta çok acıktım.
- El insaf kardeşim sabahtan beri bu 4. yiyişin. Lafım yok afiyetle ye; ama başlamak için bizi beklesen daha güzel olur.

Göz ucuyla Sarmaşık'a bakıyordu. Yorgun bir hali vardı. Gözkapaklarını güç bela açık tutuyordu. Rengi solmuştu. Hasta olmasından korkuyordu Adil. 

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *