3 Eki 2017

KAVGAKIRAN 'KÜSKÜN'


Adil için azap dolu günler başlamıştı. Eskiden mısır arabasının önünden her geçtiğinde ona tatlı tatlı gülümseyen Sarmaşık, artık yüzüne bile bakmıyordu. Yemek yerken diğer çalışanlarla konuşuyor, mecbur kalmadıkça Adil'e bir şey söylemiyordu.
Genç adam bu kadar zor olacağını tahmin etmemişti. İçinde fırtınalar kopmasına rağmen verdiği sözden caymayı onuruna yediremiyor, gitme kararından vazgeçmiyordu.
Son bir kez konuşmak için yukarı çıktı. Sarmaşık işe başladığı ilk günlerde yaptığı gibi kapıya yaslanıp sokaktan geçen insanları seyreden genç kıza bakmaya koyuldu. Kulaklarında:
- Beni kaybetme pahasına gideceksin öyle mi? sözleri çınlıyordu.
Anlamıyordu ki... Adil nereden bilsindi yerin altında, kimsenin orada olduğunu bile bilmediği bir mutfakta çoğu zaman güneş görmeden ter dökerken, aşkın kendi ayaklarıyla gelip karşısına dikileceğini? Nereden bilsindi hayalini kuramadığı, rüyasını göremediği, çoğu kez umut etmeye bile korktuğu; ama için için geleceğine hep inandığı o sevgilinin pat diye hayatının ortasına düşeceğini? Sarmaşık'ı ilk gördüğü an içinden bir parçanın kopup bir daha ayrılmamacasına ona yapıştığını hissetmişti. Ama bu kızın bir sevdiği vardır mutlaka diye düşünmüştü ve onu çok seven, hiç bırakmayacak olan biri...
Sonra hiç kimsesi olmadığını anlamış ve daha çok sevmişti.
Sarmaşık Adil'in orada olduğunu fark etmişçesine döndü. Göz göze geldiler. Adil elindeki sigarayı alelacele söndürdü.
- Artık benden çekinmene gerek yok. İstediğin kadar yak, dedi Sarmaşık.
- Senden hayatımın sonuna kadar çekineceğim, dedi Adil.
Sarmaşık güldü. Acı bir şey vardı gülüşünde.
- Süslü laflar etmeyi bilmem diyene bakın. İçinde bir şair varmış da haberimiz yokmuş.
- Gel konuşalım, dedi Adil.
- Konuşuyoruz ya?
- Böyle değil. Oturup konuşalım.
- Cem beni arabanın başında görmezse haftalığımdan keser.
- Tamam burada konuşalım o zaman. Bizi düşündün mü?
- Düşündüm.
- ???
- Biz diye bir şeyin aslında hiç olmadığını anladım.
- Yapma Sarmaşık. Bana haksızlık etme demiştim.
- Ben de sana kimin benden çok ihtiyacı varsa ona git demiştim.
- Anlamıyorsun değil mi? Senin bana değil benim sana ihtiyacım var; ama gitmek zorundayım.
- Yorgunum, uykusuzum, Osmanlıcacı beni yine yerin dibine sokup sokup çıkardı. Şimdi bir de Cem'den azar işitmek istemiyorum. Lütfen git buradan.
- Yarın akşam gidiyorum. Umarım pişman olmazsın.
- Umarım sen pişman olmazsın.
Yine buzdan bir kale gibiydi. Adil o an ilk kez 'Gitmesem mi?' diye düşündü. Çocukluk arkadaşları, kuzenleri, aile dostları, söz verdiği ve onun verdiği söze göre hareket eden onca insan geldi aklına... Utandı.
Mısır arabasının bir kenarında duran kağıt kalemi alıp bir şeyler yazdı. 
- Yarın akşam 8'de. Firmayı, peronu her şeyi yazdım. Otogarda seni bekliyor olacağım.
Sarmaşık tepki vermeden önünden geçip giden insanları izlemeyi sürdürdü.
- Adil Usta, aşağı bakabilir misin? diye seslendi komilerden biri.
Adil belki de son defa görüyor olmanın heyecanı ve üzüntüsüyle Sarmaşık'ın yüzüne baktı.
Onu yolcu etmeye gelip gelmeyeceğine dair bir iz göremedi...

(sürecek)



4 yorum:

  1. blogunuzu ve öykünüzü beğeniyle okudum, izleyiciniz oldum. Sizi benim yazı ve şiirlerimi izlemeye davet ediyorum. Dost selamlar.
    www.erhantigli.blogspot.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Erhan Bey. İlk fırsatta uğrayacağım.

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *