21 Oca 2017

YENİ BİR ACI



Aslında şu an Game Of Thrones seyrederken yürüyüş bandında yürüyor olmam lazım. Yürüyüş bandı bana bakıyor, ben ona bakmıyorum. Bakınca vicdan azabı çekiyorum, en iyisi bakmamak.
Kara böcüğümden sonra sanırım toplayamadım daha kendimi. 8. gün. Ondan önce başka bir kedinin daha akıbeti böyle olmuş. Köpekler tarafından parçalanmış yani yavrum... O dönem düşük yapmıştım. Hem bedenen hem ruhen şiddetli ağrılarım vardı. Biraz bu yüzden biraz da olaydan çok sonra haberdar olduğum için bu kadar etkilenmedim. Kara böcüğümse başkaydı. Çok cana yakındı, bebek gibi başını omzuma koyardı. Haylazdı, oyuncuydu, onu görüp de keyiflenmemek mümkün değildi. 7-8 tane düzenli baktığımız yavrumuz var; ama ne yalan söyleyeyim onun yeri bende hepsinden ayrıydı. Kapının önüne mamalarını sularını koyup rahatça uyuyorduk. Sanki tek sıkıntıları açlık susuzlukmuş gibi.
Olayın yaşandığı gün çok yağışlıydı. Ben hastaydım Yunus da tüm gün benle uğraştı. Gece iyiydim, ayaklandım. Bir şeyler yazayım derken Yunus'un yukarı çıktığını duydum. Sigara içmeye mi gitti yine diye söylendim kendi kendime. Sonra geldi... Ağlamaklı... "Kuzum" dedi... "Kara böcük..." dedi... "Koştum ama yetişemedim, geç kaldım..." dedi... Anlamadım ben, öyle baktım yüzüne. "Köpekler saldırmış, kıstırmışlar yukarıda, seslere koştum, yetişemedim..." dedi. 
Anladım tabii, anladım. Yukarı çıktık. Ben bakmadım çocuğuma, nasıl bakayım. Ağladık, ben ağladım yani. Yunus her zamanki gibi bana acımı yaşayabilmem için fırsat veriyordu, dağılmıyordu. Gözleri nemli, bir sigara yaktı. "Can çekişmedi, üzülme." dedi ama... Üzüldüm ben. O da üzülüyordu. Yağmurdan saklanmak için bir köşeye sığınmış miniğim. 2 tane köpek uykusunda saldırmış. Artık ne yaşadı, nasıl korktu, nasıl can verdi ben bilmiyorum. Hiçbir şey soramadım. O da söylemedi.
Aslında böyle havalarda hep pencereyi açar, evin içinde uyumalarına izin verirdik. Yapmadık... Dışarıdaki bahçe salıncağını kışta ziyan olmasın diye topladık, toplamasaydık muhakkak orada uyurdu. Gündüz yanımdaydı, hasta yatağımda onunla oynamış, doya doya sevmiştim. Sonra dışarı bıraktık. Canım isteyince sevdim canım sıkılınca al götür dedim. Aferin bana.
İşte bütün bunlar üst üste olunca bir türlü kendimi suçlamaktan kurtulamıyorum. Hepsini çok seviyorum; ama bazen yoruluyorum, sıkılıyorum. Başa çıkamıyorum. Ben yoruldum sıkıldım diye de böyle çaresizlik içinde, acı içinde can verdi benim kuzum.
Bunları kimse beni teselli etsin diye yazmıyorum ya da kimse gelsin burada acı yarıştırsın diye, bak şöyle korkunç acılar var şükret filan hele duymak bile istemiyorum. Ben kendimle konuşuyorum, zamana bırakılmış bir şey zaten, nasılsa soğuyacak. Ama, asla tam olarak silinmeyecek bunu benden iyi kimse bilemez. Acının kendisi geçecek tamam; ama anısı kalacak ve anımsadıkça da yakacak. Ben ölümünü izlemek zorunda kaldığım hiçbir yavrumu unutmadım. Hiçbirinin acısı da silinmedi. Üstelik onlar hastalıktan ve sıcak bir yatakta ya da kollarımızda can verdiler. Her şeyi yaptık yaşatmak için. Ama bu... Böyle ölmek... Bu benim için yeni bir acı. Bir o kadar da sert.
Önce "Taşınalım, ben böyle bir kayba daha dayanamayabilirim." dedim Yunus'a. "Sen görmeyince bunlar olmayacak mı?" dedi. Haklıydı. Hiç değilse artık elimizden geleni yaparız, bundan sonra aynı hatalara düşmeyiz diye vazgeçtim. Şimdi en ufak bir tıkırtıda yukarı koşuyoruz. Deli gibi dolanıyoruz mahallede başıboş köpekleri uzaklaştırmak için. Sorumluluğunu kendi çapımızda üstlendiğimiz miniklere yağmurdan korunabilecekleri güvenli bir ortam vermeye çalışıyoruz. Komşunun kedisi geliyor sık sık ki aşığım kendisine ben. Bizzat evine kadar götürüyoruz gitmek istediğinde. Kapıdan girdiğini görmeden dönemiyoruz. Diken üstünde oturuyoruz. Köpeklere de kızamıyoruz; ama güçsüz olanın yanında yer almaktan başka çaremiz yok.
Bu sabah elektrikliyle bir örümcek ağını çekerken patır patır gözyaşı döktüm. Gittikçe daha dayanıksız oluyorum acıya. Gittikçe daha çok uzaklaşıyorum dünyanın düzenine adapte olmaktan. Zaman bana yaramıyor galiba. Ufacık şeylere ağlıyorum. Hırçınlığım desen on katına çıktı. Yunus gibi bir insanla evli olmasam acımı da yaşayamayacağım öfkemi de.
Gülüyorum da tabii, gülüyoruz. Yaşıyoruz çünkü, yapacak bir şey yok. Kim bilir ne acılar bekliyor bizi üstelik yarınlarda. Yine de gülüyoruz.
Böyle anlatınca yürüyüş bandı filan hikaye kaldı. Bugün yapmazsın da yarın yaparsın. Ama, esas konu o değil işte. Esas konu ben yağmurdan nefret etmeye başladım. Kardan zaten ediyordum, artık komple kıştan tiksiniyorum. Benim başımı sokacak sıcak bir evim var; ama hemen yukarıda bir kedi yalnızca yağmurdan korunmak için, bilmeden bir kapana giriyor. Kar yüzünden neler çektiklerini de gördük defalarca. Daha bir tek kışımız onların acısını yaşamadan geçmedi.
Hümanistlik yapmaya niyeti olan varsa gitsin başka köşede oynasın. İnsanın da hayvanın da ağacın da her müşkül durumundan insan sorumludur. Bugün git gerçek bir kalp taşıyan herkese sor, hiçbiri sevmez insanı. İnsanın sevilecek tarafı yok kusura bakıyorsanız da bakın.
Ama, bir hayvanı sevmeye de korkar oldum iyice. Ne tarafa doğru sevsem o yandan yumruk yiyorum.
O köpeklerden biri bugün yine geldi, yanında başka bir köpek. Merdivenlerden aşağı inemesinler diye kapı niyetine pencere parmaklığı koymuştuk girişe. Kısa süre bakıştık. Sonra kovaladım. Gidiyorum; ama yine geleceğim der gibiydi veya bana mı öyle geldi? Bilmiyorum.
Dişine kan değdi bir kere...

21 yorum:

  1. Senin kocaman sevgiyle dolu bir kalbin var, dediğin gibi gerçek bir kalp. Böyle kalpler her duyguyu derinden yaşar en çok da acıyı. Almanız gereken dersleri almışsınız. Hatalardan ders çıkarabiliyorsak kendimizi karlı saymalıyız şahsi düşünceme göre hatanız da yok gerçi. Kendini suçlama lütfen. Başımıza gelenlerden bir şeyler öğrenip yolumuza kararlı şekilde devam edelim ki hikayenin nasıl bittiğini görebilelim değil mi? :) sevgiyle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mantıken kendimi suçlamamam gerektiğini biliyorum; ama duygusal olarak başarmak zor. Özlem duygusu da var tabii. Neticede söylediğini yapmaya çalışıyoruz, öğrendiklerimizi cebimize koyup yola devam etmeye yani... Sevgiler canım.

      Sil
  2. Ümraniye varoşlarında bir yavru kedinin bir gözünü oymuşlar iniliyordu. İlkokula giden kızım bir sepet temin edip, arabayla göztepe'deki bir veterinere götürdük. Bir gözü alında ameliyatla, sonra da dikildi. Yavrucak acıdan kıvranıyordu. Nihayetinde evimize aldık. Üç ay gereken bakımı yaptık, sonra da kendisi giriş kat balkonumuzdan atlayarak sokağa bıraktı kendini. Zaman zaman balkondan giriş yapıp balkonda gecesini geçiriyordu. Yazın bir ara kayboldu, izini de süremedik. Kışın bir gece bahçede köpeklerle boğuşuyor olarak karşılaştık. Tek başına bir sürü köpekel mücadele ediyordu. Dörtbeş köpek diyebilirim. Gecenin yarısı ve sulu kar yoğıyor. Soğk mu soğuk. Hemen müdahele ettik ve kedimiz yavruluktan çoktan çıkmıştı. Bembeyaz erkek bir kediydi sonuçta. Tek gözlü olması onu hırçın etmişti. Bir hamlada bahçemizdeki bir ağacın tepesine tırmanıverdi. Köpekleri de biz kovalamıştık bahçeden. Sonra ağaçtaki kahraman kedimizi indirdik. İlginç olan o kadar aradan geçmesine rağmen bizi tanıyordu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Unutmaz onlar, sesinizden kokunuzdan hatta adım atışınızdan bile tanırlar. Kaldı ki o kadar yardım etmişsiniz zor zamanında. Ben her insanın en az bu kadar sorumluluk duygusuna sahip olduğu ve hayvan sevdiği bir dünya hayal ediyorum. İmkansız gibi görünüyor; ama düşüncesi bile güzel... Teşekkür ederim sayın Profösör.

      Sil
  3. Ah yavrum,ne kadar derinden hissettiğini biliyorum acını. Kızmıyorum da bu kadar duygusal oluşuna,bu kadar yıpranmana üzülüyorum sadece. Bende de oluyor kendimi suçlama duygusu.Neden hemen duymadım koşmadım belki kurtarırdım iyileştirir yaralarını sarardık diye ama oldu bir kere önümüzdeki yavrulara bakacağız böyle bir sonları olmasın diye. Yazınla tekrar yaşadım aynı acıyı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen tek başına hem benim hem onların bütün yaralarımızı sarmaya çalışıyorsun zaten... Hala ne kendini suçlaması? Dediğin gibi, önümüzdeki yavrulara bakacağız artık.

      Sil
  4. Son günlerde seni okuma fırsatım olmadı, biraz geç öğrendim :( Ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Ben de hayvanları çok ama çok severim, hele kedilere karşı bambaşka bir sevgim vardır. Başka ne diyeceğimi bilmiyorum. Çok üzüldüm :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne diyeceksin ki sevgili Rana? Sen de biliyorsun kelimelerin kifayetsiz kaldığı durumlardan biri olduğunu. Burada olman, üzüntünü belirtmen bütün kelimelerden daha değerli zaten. Teşekkür ederim.

      Sil
  5. Üzüldüm. Yazınızı okuyunca aklıma komşumuzun tavukları ve civcivleri geldi. Tüm şu betonların arasında, küçücük bir bahçede üç beş civciv, tavuk sesi duymak ne güzel oluyordu bir bilseniz... Sonra birkaç köpek ne yazık ki, anlattığınız gibi saldırdı onlara. Hepsi gitti. Aynen, köpekleri de suçlayamıyorum, ama işte...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şimdi ben de üzüldüm :( Bunlara tanık olmak insanı gittikçe derinleşen sorulara götürüyor. En azından benim için öyle yani. Tavuk, kedi, köpek, koyun... Hepsini aynı görüyorum ve seviyorum. Elimden bir şey gelmediği için de en azından içlerinden yediklerimi yemeyi bırakarak az da olsa huzur buldum. Yorum için teşekkür ederim sevgili Gazeteci.

      Sil
  6. Hoş geldiniz, sitenizi en kısa zamanda ziyaret edeceğim.

    YanıtlaSil
  7. Unutulmuyor canim haklisin. Acisi hafifliyor ama unutulmuyor çok büyük üzüntü hele böyle ölmeleri. Doga tabii köpeklerin de dogasi bu ama üzülmemek mümkün degil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle Deryacım. Daha dikkatli olup en azından elimizin uzanabildiği yavruların böyle ölmesini önlemeye çalışacağız artık.

      Sil
  8. Acı bir olay. Dilerim bir daha böyle bir olayi yasamazsiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En büyük dileğimiz bu. Teşekkür ederim sevgili cem kazan.

      Sil
  9. Acıya karşı dayanıksızlaşıyor olman senin inceliğinden, hassaslığından kaynaklanıyor. Duyarlı insanların kaderi bu maalesef..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir yerde durur diye ümit ederek bekliyorum :) Gittikçe daha dayanıksız hale gelsem de şimdilik öyle veya böyle dayanıyorum çünkü. Sonrası hakkında fikrim yok ama.

      Sil
  10. Çok üzüldüm gerçekten. Ne kadar iyi bir kalbiniz var, kendinizi suçlamayın lütfen. Bu olaydan dersler çıkarır bundan sonra daha dikkatli olursunuz. Başıboş, sahipsiz köpek meselesi de ayrı bir olay. Sırf insanların zevk için alıp bıkınca köpekleri sokağa atmaları sonucunda caddeler köpeklerden geçilmiyor. Hayvanlar aç mı, nasıl hayatta kalacak kimsenin umurunda değil maalesef.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorma sevgili Öykü Molası. Ne umursarlar ne de umursayanlara ayak bağı olmaktan vazgeçerler. Hayvanları önemsediğiniz kadar insanları önemsemiyorsunuz temalı yazılara rastladım mı kan beynime sıçrıyor. Bunu yazanlar da genelde ne hayvanları ne de insanları önemsiyor. İnsanları önemsemek gerektiği düşüncesini, hayvanlarla ilgilenen bir avuç insana çamur atmadan, zavallı biçare hayvancıkları hedef tahtasına oturtmadan ifade edemiyorlar sanki... Hele o bir heves bir tane hayvan sahiplenip sonra sokağa atan insanlara diyecek söz bile bulamıyorum. Maalesef geçmişte ben de eşimle birlikte çok kediyi sokağa bıraktık; ama sokaktan alıp bakıp güçlendirip başka muhtaçlara bakabilmek için bıraktığımız yavrulardı onlar. Bu sözünü ettiklerimiz ise bir tanecik hayvanla ilgilenmeyi dahi sürdüremeyen sorumsuzlar... Uzattım biraz kusura bakma lütfen. Çok teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  11. Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kafamda çın çın çınlayan bir sözüdür Goethe'nin. Çok yerinde bir paylaşım, teşekkür ederim sevgili Syrakusa.

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *