28 Mar 2016

DÜŞKIRAN-9

                                                     ACILAR ACILARIMIZ...


Benim için Medetli günler başlamıştı. Önceleri sık sık telefonla arıyordu. İkinci kez yüz yüze görüşmekten söz etmiyorduk. Okuldan, derslerimden, arkadaşlarımdan, benden konuşuyorduk aradığında. Bir şey olmuştuk adını koymasak da. Neyiz diye sormadan önemli bir bağ kurmuştuk aramızda.
Geçen zaman içinde yurt benim için iyice katlanılmaz hale gelmişti. Tülin zıvanadan çıkmıştı, Filiz bile baş edemiyordu onunla. Zaman zaman "Senin şu emlakçıya oda işini sorsana?" diyordu. Burada daha fazla kalamayacağımı anlıyor; ama Medet'e böyle bir şey sormayı gururuma yediremiyordum. Akışına bırakmıştım her şeyi. 
Yollarında yürürken var olduğumu duyumsamadığım, aidiyet hissetmediğim okuluma gidiyor, günümün yarısını otobüslerde geçiriyor, çalışabildiğim kadar ders çalışıyor, geceleri gizli gizli ağlıyor, yalnız Medetle konuşurken gülümsüyordum. Sorduğu her şeye olumlu cevaplar veriyordum. Her şey yolundaymış, hiç sorunum yokmuş gibi anlatıyordum. Kendimi de onu da kandırdığımı bile bile yapıyordum bunu. Kendimi kandırmak iyi geliyordu çünkü. Hiçbir şey yolunda değildi elbette. Ama, Medet'i sorunlarımla boğup kendimden uzaklaştırmak istemiyordum.
Benim için şiirler yazıyordu. Sıkıcı bir dersin ortasında telefonumun ekranına düşüyordu mısraları. Okurken başka yerlere gidiyordum. Kısa süreli de olsa mutluluğu tadıyordum. Kampüste dolanırken, otobüste dışarıyı seyrederken, yurtta ağlarken gelip omzuma konuyordu dizeleri. Kulaklarıma kendi kendilerini fısıldıyor oradan yüreğime iniyorlardı hece hece. Bana şiirler yazıyordu; sesiyle, gülüşüyle daima yanımda oluyordu; ama yeniden görüşmemizi önermiyor, dahası açıkça bir şey söylemiyordu.
Bir öğleden sonra yurtta odama kapanmış, kapının ardında en az sesi kadar kötü bir pop şarkısı söyleyen Tülin'i duymamaya çalışarak etrafa bakınıyordum. Daha ne kadar batabilirim ki diyordum kendime. Yorum gerektiren sorular haricinde bütün derslerimin bütün sınavlarında çuvallıyordum. Üniversiteyi hep kendimizi özgürce ifade edebileceğimiz, ne kadar özgün olursak o kadar başarılı olabileceğimiz bir yer olarak anlatmışlardı bize. Hayal kırıklıklarımdan biri de bu olmuştu. Ezberlemem için önüme koyulan sayfalardan usanmıştım. Kalıplardan usanmıştım. Hepsi birbirine benzeyen insanlardan usanmıştım. Derinliksiz sözlerden, birbirine caka satmakta yarışan sahte arkadaşları seyretmekten, dinlerken ders değil de masal anlatıyormuş gibi gelen heyecansız, tutkusuz, mekanik seslerden, yıllarca bunun için mi uykusuz kaldım, dirsek çürüttüm, emek verdim diye düşünmekten usanmıştım... 
Telefonum çaldı. Medet arıyordu.
- Efendim?
- Efendi olasın küçükhanım. Bir hal hatır sorayım dedim. Nasılsın?
- İyiyim teşekkür ederim. Sen nasılsın?
- Ben iyiyim de senin sesin sönük geliyor. Bir şey mi oldu?
- Yo nerden çıkardın? Ne olacak ki?
- Olmuş olmuş. Keyifsizsin sen.
- Evet, biraz.
- Anlat bakayım, ne oldu?
Rol yapacak halim kalmamıştı...
- Ders çalışamıyorum burada. Tülin kapının arkasında sırf beni rahatsız etmek için şarkı söylüyor. Susar diye bekledim; ama susmuyor.
- Yönetici yok mu orada? Şikayet et?
- Yönetici ne olup bittiğini dinlemiyor bile. Hepimizi toplayıp azarlıyor, sonra daha çok uğraşıyor Tülin benle.
- Hımm...
Canının sıkıldığı belliydi.
- Sarmaşık, güzelim benim bir önerim var; ama yanlış anlamanı istemem.
- Yanlış anlamamaya çalışırım. 
- Bak ben koca evde yalnızım. Kitaplarını, defterlerini al buraya gel. Önce yemek yeriz, sonra sen bi odaya geçer ders çalışırsın. 
- ...
- Ne diyorsun?
Bir yanım buna şiddetle muhtaçtı, diğer yanım korkuyordu. Sırasıyla, yüzüme bir aptalmışım gibi bakan hocalarım geçti gözlerimin önünden. Okul çıkışı gezip tozan, yorulup sıkılınca döndükleri evlerinde sıcak, güzel yemekler bulan, yemeğini yiyip odasına çekilip rahat rahat ders çalışan ve hepsi de beni görmezden gelen arkadaşlarım... Hepsinden daha zekiydim. Daha hevesliydim öğrenmeye. Daha çalışkandım üstelik. Ama, onların sahip olduklarının dörtte birine bile sahip değildim ve hiç kimse farkında değildi.
- Orada mısın? Sarmaşık?
- Tamam geleceğim. Dükkanın tam karşısıydı değil mi?
- Evet güzelim. Ben aşağıda seni bekliyor olacağım. İrtibatı koparmayız zaten, kitabını defterini ayarla çık gel orada durma daha fazla.
Görünen tek ışık oydu benim için. Ne oldu neyin var diye soran, sorsa bile duyduklarına bir çare arayan başka kimse yoktu.
Gece yurtta olmayacağımı söylemek ve beni idare etmesini istemek için Filiz'in odasına gittiğimde hiç beklemediğim bir tepkiyle karşılaştım.
- Sarmaşık aptal mısın sen, daha bir kez görüştüğün bir adamın evine mi gideceksin?
- Evet öyle yapacağım.
- Kızım sen aklını mı oynattın? Sapık mıdır, katil midir, manyak mıdır ne belli?
- Beni o hiç tanımadığım adamla buluşmaya gönderen sen değil miydin? O zaman yok muydu bu ihtimaller?
- O başka. Toplum içinde buluşmak başka ev başka.
- Nasıl başka? Katiller, sapıklar toplum içinde zararsız mı?
- Bak gene laf ebeliği... Hayır efendim gidemezsin.
- Beni laf ebeliği yapmaya mecbur bırakıyorsun. Hiç tanımadığın adamlardan para istemek bundan daha mı güvenliydi?
- Gidemezsin diyorum o kadar.
- Gidiyorum ben. Burada biraz daha kalırsam delireceğim. Kaç saattir bir tek satır olsun girmedi aklıma okuduklarımdan. İster idare et beni ister etme, gidiyorum.
- Adresi ver bari, bir şey olursa diye...
- Bir şey olmaz. Medet öyle biri değil. Bunu da yardım etmek istediği için yapıyor.
- Yardım etmek istiyorsa sana rahat bir yer bulsun.
- O konuyu hiç konuşmadık.
- Bir an önce konuşsanız iyi olur, hem niyetini anlarız bakalım gerçekten senin iyiliğini mi düşünüyormuş.
Ertesi günün dersleri için gereken kitaplarımı, defterlerimi alıp alelacele çıktım yurttan. Kavga istemiyordum artık hayatımda. Hayatla bile kavgaya tutuşmak istemiyordum. Birine bağırmak istemiyordum biri bana bağırsın istemiyordum, herkes gibi olmak, sakin ve huzurlu bir hayat sürmek, geleceğimi planlamak istiyordum. Tülin kavga demekti. Tülin benim kaçtığım her şeydi. Üstüme geldiği her an içimdeki şeytan uyanacak ve ona bir şey yapacak diye korkuyordum. Tülin kavga demekti ve ben içinde olduğum zor şartlardan; ama en çok ondan kaçıyordum.
Medet durakta beni bekliyordu. Otobüsten indiğimde elimdeki kitap, defter yığınını aldı hemen. Bunu hep yapıyormuşuz gibi rahattı ve rahatlığı beni rahatlatıyordu. Koşarak karşıya geçtik. "Karşıdaki büyük dükkan bizim." deyişi geldi aklıma. Kepenkleri kapalı ve bir hayli büyük olan dükkana bakıp güldüm. Binanın girişi arka taraftaydı. Yürürken kayıp düşmemem için kolumdan tutuyordu beni usulca. Yeni ve güzel bir binaydı bu. İçeri girdik.
- 5 katlı bina. Ben en üst kattayım, dedi Medet.
Çıt çıkmıyordu binadan. Kapıların önüne yığılmış ayakkabılardan anlaşılıyordu sadece dairelerde insanlar olduğu. En üst katta sağdaki dairenin önünde durduk. Anahtarını çıkarıp kapıyı açtı. Onun yanında güvende hissediyordum kendimi. Rahattım. Burası geniş, eski usül döşenmiş; fakat şık bir daireydi. Sımsıcaktı içerisi. Ev gibi bir evdi karşılaştığım.
- Yalnız bir erkeğe göre ne kadar temiz ve düzenli her şey, dedim.
- Övünmek gibi olmasın öyleyimdir. Ara sıra temizliğe bir abla geliyor; ama geneli benim eserim. Önce evi gezdireyim istersen.
- Olur.
Yanılmamıştım. Salon çok şaşaalı ve eski tarz döşenmişti. Sağda solda antika olduğu izlenimi veren parçalar duruyordu. Duvarlarda Medet dahil birçok insanın resmi vardı. "Annem, babam, ablam kardeşim. Sonra isim isim tanıtırım." dedi Medet.
Evde biraz gezindikten sonra mutfağa geçtik. Sıradan bir evin oturma odası büyüklüğündeydi ve belli ki Medet evdeki zamanını mutfakta geçiriyordu. Ortadaki ahşap masa özenle hazırlanmış, sıcak yemek kokuları sarmıştı ortalığı.
- Yemekleri sen mi yaptın?
- Hepsini, ellerimle.
- O kadar kısa sürede?
- Kapakların altından çıkana bak da hele, sonra şaşırırsın.
Güldük.
- Bak burası benim yerim. Buraya Reha bile oturamaz; ama sen oturabilirsin.
Baş köşeyi işaret ediyordu. Geçip oturdum. Yukarıya sabitlenmiş olan televizyonun tam karşısıydı yerim. Medet servise koyuldu. Bir yandan da şen şakrak konuşuyordu.
- Sen geleceksin diye küçük odanın kombisinin derecesini artırdım, birazdan oralar cayır cayır olur. Odanın anahtarını da veririm, kapını kitle dersine bak oh mis. Ben gideyim diyeceğim; ama korkarsın. Çıtım çıkmaz, varlığımı bile unutursun.
Çocuklar gibi şendi. Neşesi bana neşe veriyordu.
- Orda benim kitaplığım da var gördün ya hani. İstediğini al götür, hangisine ihtiyacın olursa seninmiş gibi kullan.
- Buna hayır diyemem.
- Kitap kurdu olduğunu anlamıştım zaten. Evet önden domates çorbası, peşi sıra barbunya. Ama, bak salataya bayılacaksın, salata benim işim. Dışarıdan söylemedim, ellerimle hazırlayayım istedim. Vakit dar olunca bu kadar işte.
- Yemek seçmem ben zaten.
- Balık?
- Balık başka.
Balık yemediğimi hatırlamıştı.
- Özel değilse niye yemediğini sorabilir miyim?
- Gerçekten bilmiyorum. Çocukken yerdim halbuki. Sonra bir gün yememeye, sevmemeye başladım o kadar.
- Senin bilmediğin bir sebebi vardır onun. Bilinç altı.
- Olabilir tabii.
Karşıma geçti. Bana güven aşılamak için çırpınıyordu; ama buna gerek yoktu çünkü güveniyordum ona ben... Sessizce yemeye koyulduk. Bir süre sonra durup yüzüme baktı ve gülmeye başladı.
- Bir şey mi var?
- Var. Benim neyimi ukala buldun çok merak ediyorum.
- Kendine çok güveniyordun, bir yabancıyla konuşur gibi değildin.
- Kapıdan girdiğinde yabancı değildin.
- Aslında ben de o küçük dükkana girdiğimde kendimi yabancı hissetmedim. Aksine, dışarıdan kaçıp saklanmak için ne kadar uygun bir yer olduğunu düşünmüştüm.
- Saklanmak istediğinde çık gel. Aramana gerek bile yok.
- Teşekkür ederim.
- Biraz daha çorba?
- Ben alırım.
- Hayır alamazsın, bugün ben sana hizmet edeceğim sen ders çalışacaksın. Öyle anlaştık. 
- Peki, öyle olsun.
Tabağımı ona uzattım. Aldı. Ocağa doğru yürürken sendelediğini fark ettim. Tutunacak bir şey aradı. Tabak yere düştü. Sağ eliyle tezgaha tutundu. Yüzüme baktı. Bakışları yavaş yavaş söndü. Gözlerinin akı iyice belirginleşmişti. Güçlükle de olsa ayakta duruyordu. Başını taşıyamaz gibiydi, başı öne düştü. 
- Medet?
Vücudu karşımda güç bela ayakta duruyordu; ama Medet yoktu.
- Medet?
Cevap yok. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum; çünkü ona ne olduğunu anlamıyordum. Kıpırdamadan öylece duruyordu. Baygın desem değildi, kriz geçirir gibi bir hali de yoktu. Öyle sağ eli tezgahta, başı önde dikiliyordu karşımda. 
- Medet, neyin var? diye fısıldadım ayağa kalkmış ona ne olduğunu ve nasıl yardım edebileceğimi anlamaya çalışırken. Zaman durmuştu sanki. Bir heykel cansızlığıyla karşımda duran adama bakıyor, bir yandan kendimi teskin etmeye uğraşıyordum.
- Medet, dedim titreyen sesimle bir daha. Bir daha ve bir daha.
Korkmaya başlamıştım artık. Onu sarsmakla yerimde öylece durmak arasında gidip geliyordum. Öylece durduk, ne kadar bilmiyorum. Nefes alışverişini duyuyor, yaşadığını anlıyor ve kendine gelmesini bekliyordum çaresizce. Kendine gelip gelmeyeceğini bilmeden...
Bir süre sonra nefes alış verişi düzeldi. Ağır ağır başını kaldırdı. Öne doğru eğilmiş olan vücudunu düzeltti ve etrafına burasının neresi olduğunu anlamak istercesine bakmaya koyuldu. Tam olarak düzeldiğini bakışlarının bende durup yüzünün kızarmasından anladım.
Eğilip düşen tabağı aldı. Onu daha fazla utandırmamak için konuşmuyor, konuşmasını bekliyordum.
- Otursana, dedi ilk olarak.
Oturdum.
- Ben hemen temiz tabak çıkarıyorum.
Bana çorba servis ettikten sonra karşıma geçip oturdu. Ellerini çenesinde birleştirerek gözlerime dikti gözlerini. Sustu. Sustuk. Bir süre sadece bakıştık. Tedirgince yutkunuyordum.
- Çok korktun mu? dedi.
- Biraz. Daha çok, yardım edemediğim için endişelendim.
- Yardım edemezdin, üzülme boşuna.
- Neden?
- Kimse yardım edemez de ondan.
Derin bir nefes aldı. Derin bir nefes aldık.
- Epilepsi hastasıyım ben. Sara yani. Hay aksi şeytan, iki haftadır yoklamıyordu bula bula şimdiyi buldu. Çok korktun mu?
- Biraz. Dedim ya endişelendim.
- İlaçlarımı düzgün aldıkça düşmem, kas kontrolümü kaybetmem, çenem kilitlenmez. En şiddetlisinde bilincim kaybolur bir süre, ama çabuk toparlarım. Ne kadar sürdü?
- Emin değilim, birkaç dakika...
- Bunu görmeni istemezdim.
- Şimdi nasılsın?
- İyiyim. Bunu görmeni istemezdim, affet.
- Hasta olduğun için mi? Lütfen saçmalama.
- Bir daha olmaz korkma sakın. Bu kadardı.
Yüreğimi acıtmıştı o konuşkan, neşeli adamın şu an karşımda mahcup çocuklar gibi hasta olduğu için benden özür dileyişi... Az önce yaşadığı şey yeterince yorucuydu, kötüydü zaten...
- Kontrol altına almış gibisin hastalığını. Bu iyi bir şey.
- Evet.
- Ne zamandan beri var?
- Kendimi bildim bileli.
- Araba kullanıyorum demiştin?
- Yalan söyledim. Yani arabam var; ama ehliyetim yok. Epilepsi hastaları ehliyet alamaz. Gençken kaçak göçek kullanıyordum; artık cesaret edemiyorum. Kendim için değil başkalarına sebep olmamak için.
- Hem kendin hem başkaları için.
- Kızdın mı bana?
- Hayır tabii ki, endişelendim sadece. Karşımda zor durumda olduğun belliydi ve ne yapacağımı bilemeden öylece duruyordum. Kendimden çok senin için korktum.
- Dalma nöbetleri bunlar. Zararsız.
- Anladım.
- Yemek de soğudu.
- Olsun önemli değil. Böyle de yenir.
Yemeğimizi yedik başka bir şey konuşmadan. Herkesin acıları vardı. Çaresizlikleri, sıkıntıları... Medet'i o halde görmek bana kendiminkileri unutturmuştu. Nerede ne zaman olduğunu bilmeden şuur kayıpları beklemiyordum ben hayatta. O bununla yaşıyordu ve kim bilir daha kötü nelerle...
İşlere yardım etmeme izin vermedi. Beni odaya götürüp odanın anahtarını verdi ve başka anahtar olmadığını vurgulayarak daha rahat hissetmem için anahtarı kapının üstünde bırakmamı önerdi. 
- Şimdi deliler gibi ders çalışma da göreyim. Ben sana çay kahve getiririm. Kapıyı tıklatırım, kapının önüne bırakır kaçarım hahaha.
- Abartma canım.
- Canım?
- Lafın gelişi.
- Gelişini seveyim o lafın...
Güldük. Kapıyı kapattım. Kilitlemedim. Bir süre kitaplığı karıştırdım, sonra odadaki küçük masaya geçip ertesi günkü konulara çalışmaya başladım. Yurda nispeten daha iyiydim elbette; ancak bu sefer de  Medet'in feri çekilmiş gözleri düşmüyordu yakamdan. Yardım edemezdin üzülme demişti; ama bana baktığı o bir an yardım istemişti sanki. 
Yarım edemezdin üzülme.
Kimse yardım edemez.
Sen kimse gibi olma
der gibiydi...

(sürecek)






26 yorum:

  1. Harikaydı...severek hiçç iç sıkılmadan okudum. Açıkçası medet in bu baş dönmesi olayı beni şaşırttı. Bunu beklemiyordum hikaye de...aslında aranılan Erkek tipi medet ama işte kuzlar illa ki süründürenleri seviyorlar. Yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim sevgili anne güncesi, beğendiğine sevindim.

      Sil
  2. Ne ilginç bi hikaye. Başta kız evine giderek yanlış yapıyormuş gibi geldi, sonrada tam tersi adama üzüldüm. Siz devamını yazmadan önceki bölümlerini okuma imkanını nasıl bulurum. Bilgi verir misiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabii, yazının altında etiketler var. Orada KAVGAKIRAN etiketini tıkladığınız zaman tüm bölümlere ulaşabiliyorsunuz. Yazı dizisine başlayalı neredeyse 1 yıl oldu, o yüzden epey bölüm birikmiştir. Siz isterseniz düşkıran-1'den alın takip etmeniz daha kolay olur. Diğerlerini de fırsat buldukça okursunuz.

      Sil
  3. Yazı oldukça akıcıydı. Büyük bir heyecanla okudum. Ama yazının sonlarına doğru ürkmedim dersem yalan olur. Medet'in başına gelenler beni ürküttü. Böyle bir durumda insan ne yapacağını şaşırır. Ama Medet hastalığı ile yaşamaya alışmış. Ve o kadar ki; böyle bir korku yaşattığı için Sarmaşıktan af diliyor..
    Dedim ya bir solukta okudum diye.. Hala hikayenin içindeyim..:) Yazıların akıcılığı, okuyucunun hikayenin içine girmesine sebep oluyor.
    Kalemine sağlık.. Başarılar dilerim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne mutlu bana o zaman :) Okuyucuyu hikayeye katabilmek cidden çok güzel. Teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  4. İlk kez bu kadar açtın kavgakıranda arayı. Görür görmez işi gücü bırakıp okumaya geldim. Her bölümde bizi şaşırtmaya devam ediyorsun. Şimdide Medetin hastalığı çıktı. Benim düşüncem aynı sarmaşık bu adamdna uzak dursa iyi olur diyorum kendisinin yeterince sorunları var zaten. Kalemine sağlık yine çok güzel ve özel bir bölümdü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Açtım; ama bir sor niye açtım:) Aslında tahmin etmek zor olmasa gerek; aynı kötü günlerden hep birlikte geçiyoruz çünkü... Yazmak gelmiyordu içimden. Biraz iyi hissedince yazayım hemen dedim. Farkındayım epey geciktim bu sefer, affola. Teşekkür ederim.

      Sil
  5. Hay maşallah yazma demiyoruz yine yazda insan okuyacak bunu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yarısını bugün okuyun, yarısını yarın okuyun siz de o zaman. Ya da hiç okumayın paşa gönlünüz bilir.

      Sil
  6. Yaş farkı konusu aklıma takılsa da en azından Sarmaşığın ders çalışması için ona yardım etmeye çalışması hoşuma gitti Medet'in. Bana bu kadar uzun yazı okutabilen tek kişisin, bir kitap çıkardığını görmeden ölürsem gözüm açık giderim valla :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Allah gecinden versin :) Çıkar kitabım bir gün niye çıkmasın ki. Sen kendine dikkat et gözünü seveyim, suçlu hissettirme insana kendini :) Çok teşekkür ederim desteğin için, sevgiler.

      Sil
  7. Ne kadar doğru hepimizin kendince acıları dertleri var. Ama sağlık sorunu bambaşka Rabbim kimseye taşıyabileceğinden fazlasını vermesin. Ayrıca yarısını bugün yarısını yarın oku lafına da çok güldüğümü belirtmeden geçemeyeceğim :) Yazın uzun olmasına rağmen her zaman olduğu gibi çok sürükleyici. Kaşla göz arasında bitiveriyor. Güzel şeyler olacak gibi medetle sarmaşık ikilisi arasında. Kalemine yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence başarı, yazı uzun olmasına rağmen okunduğunda çabuk bitti hissi vermesidir. O yüzden okumadan gelip yazının uzunluğundan dem vuranları pek hoş göremiyorum. Bakalım neler olacak ikili arasında, teşekkür ederim sevgiler.

      Sil
  8. Yeni bölümü yayınladığını dün gördüm, zamanım olmadığı için uygun bir ana bıraktım. Şimdi bitirdim ve ben de hikayenin içindeyim şu an. Tam herşey güzel olacak derken hayatın sarmaşığa yeni bir sürprizi çıkıyor. Medet bu bölümde önceki bölümlerde olduğu gibi gıcık değildi hatta sempatik bile geldi ama tabi bu ilerde neler olacağını anlamaya yeterli değil. Müthiş yazmışsın gene hiç sıkılmadan okudum, kalemine yüreğine sağlık arkadaşım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim güzel sözlerin için. Mutlu oldum, sevgiler.

      Sil
  9. Aşk öyle bişey ki tam tarifini yapabilmek imkansız. Bazen ihtiyaç bazen tek bir bakış bazen tutku bazen yol arkadaşlığı... bazen de çok daha farklı duygulardan kaynaklanıyor. Aralarında yaş uçurumu olsada paylaştıkları duygular var ve bu aşka dönüşüyor. Buna eksik tamamlamak da diyebiliriz.Belki de asıl uyum buradadır hiç belli olmaz. Zamanı mekanı unutturan bir kalem gücün var. Seninle yolculuk etmek çok güzeldi, devamını bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Aşk eksik tamamlamaktır." Bence bu çok güzel. Aralarında henüz bir aşktan söz edilemese de paylaştıkları duygular var evet. Çok teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  10. Sizi yeni tanıdım, okuduğum ilk hikayeniz. Takipte olacağım, başarılar ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, hoş geldiniz. Umarım beğenirsiniz okuyacaklarınızı :) Görüşmek üzere.

      Sil
  11. Kaç gün olmuş yazalı :( Bu sıralar internete pek giremedim az kalsın kaçırıyormuşum. Yine büyük ilgi ve heyecanla okuduğum bir bölümdü. Hepimizin biririne göstermediği ne dertlerimiz var... Medet te hastaymış baksana. Şimdilik sarmaşık için iyi bir ışık olarak görünüyor umarım ilerleyen bölümlerde böyle devam eder. kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geç olsun güç olmasın demişler. Beğendiğine sevindim, teşekkür ederim.

      Sil
  12. Hikayeye ne oldu merak ettim bakayım dedim. Yavaslamissin sadece bir bölüm var okumadığım. Medeti önce kötü sanmıştım ama fikirlerim biraz değişmeye başladı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu aralar niyeyse daha az yazıyorum doğru. Sanırım bölümler çok uzun olmaya başladığından okuyanları sıkmamaya çalışıyorum :)

      Sil
  13. Yanıtlar
    1. Hepsini okumuşsun ya, onur duydum çok teşekkür ederim :)

      Sil

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *